OyunYorum – Prototype (2009)

Bu yazıda Prototype oyunu ile ilgili spoiler ihtiva edecek şeylere çok girmemeye alışacağız. Zaten 9 yıl önce çıkmış oyundan spoiler yicem diye korkuyorsanız, acaba bu konuda biraz fazla mı hassassınız ki? Sakin olunuz lütfen. Neyse çok çok hassassanız pas geçin o zaman.

Künye

Firma: Radical Entertainment, Activision
Çıkış Yılı: 2009
Tür: Third Person Action/Adventure,
Platform: PS4 (Ayrıca PlayStation 3, Xbox 360, Microsoft Windows, Xbox One)

https://www.youtube.com/watch?v=JvsUkUaJjYs

Giriş

Uzun yıllar boyu bütün oyun anlayışım sadece PC üzerine kuruluydu ve konsol olayı bana çok anlamsız geliyordu. Oyun dahil her şeyi zaten PC’den yapabiliyorken neden bütün cazibesini oyun üzerine kurmuş bir platforma ihtiyaç duyulduğunu anlamakta güçlük çektim. Yine de God of War gibi, Infamous gibi konsola özel oyunların bazılarının aklımı çeldiğini, bende azıcık (!) bir kıskançlık uyandırdığını itiraf etmem lazım. Belki bu sebepten bu oyunların PC’ye çıkan muadillerini daha fazla bağrıma basma arzusundaydım. God of War’ın o dönemki muadili Darksiders, Infamous’ın muadili de Protoype’dı. Darksiders kendisini GoW’dan farklı bir yere koydurmayı başardı ve oyun tarihinde kendine has bir yer bulmayı başardı, ki zaten pek çok kişinin kalbinde ayrı bir yerde duruyordur eminim.

Prototype ise hep ama hep, hatta haddinden fazla Infamous ile karşılaştırıldı ve buna istinaden yerden yere vuruldu. Infamous serisinde sadece Second Son’ı oynamış ve fazla beğenmemiş biri olarak buna hiç bir zaman anlam veremedim. Çıktığı dönemde oynadığımda çok keyif almış ve eleştirenlere de burun kıvırmıştım. Artık PS4’üm var (hehehe) ve Second Son bende hayal kırıklığı yaratınca ben de eski dostuma döndüm ve çok güzel bir indirimden Prototype Biohazard Bundle’ı kaptım. O aradan geçen sürede görüşlerim değişti mi, bugün ki zevkimle bakıldığında oyun hala oynamaya değer mi, gelin hep birlikte yorumlayalım.

Hikaye

Biz kapüşonlu cool duruşlu Alex Mercer’ız. Gözlerimizi öldük varsayıldığımız bir hastanede açıyoruz ancak ölmekten çok daha farklı bir hale gelmişiz. Tüm Manhattan’ı tehdit eden ve yayılmakta olan bir virüs bize bulaşmıştır, ordu bu virüsün yayılması sebebiyle yönetime el koymuştur. Normalde insanları zombivari bir hale getiren bu virüs, bizim bünyede farklı bir şekil almış, değişik güçler kazanmamıza sebep olmuştur. Elimiz kolumuz bıçak olabilmekte, normalden daha yükseklere zıplaya bilmekte, insanların vücutlarını ve hafızalarını eme bilmekteyiz. Ancak hafızamız bu durumdan zarar gördüğü için hiç bir şey hatırlamıyoruz. Hastanede bize bakan tipler de sebebini anlamadığımız bir sebepten bize saldırıyor, öldürmeye çalışıyorlar. Biz de boş durmuyoruz tabi. Hem bu virüsün olayı nedir, devlet bize niye dalmaya çalışıyor, bunları çözmemiz lazım, hem de hafıza kaybı durumumuz için de, hatıralarımızı geri kazanmak için bir şeyler yapmamız lazım.

Artılar/Eksiler

Şimdi hemen görselliğin günümüz anlayışına göre çok geride kaldığını itiraf ederek başlayalım. Hatta oyunun 2009’da çıktığı düşünülürse, 2002’de de Warcraft 3’ün yayınlandığını hatırlarsak, ara videoların kalitesinin o zaman için bile düşük olduğunu itiraf etmemiz lazım. Nerede “The Fall of Arthas” videosu, nerede bu oyunun ara videoları. Eskiden de böyle tepki vermiş miydim hatırlamıyorum ama bu oyunu açıp ilk videolar ekrana gelince, “bu kadar kötü müydü ya?” diye düşünmeden edemedim. Ara videolar neyse de, oyun içi grafiklerin de, şehrin anime edilmesi de olması gerekenden daha basit duruyor. Şimdi bu durum tabi ciddi bir oyun için eksi demek ama o dönem bilgisayarım yaşını göstermeye başladığı dönemlere denk geldiği için oyun bende hızlı çalıştığından benim hoşuma gitmiş olabilir. Neyse grafiklere çok takılan bir insan değilim, burada da bir süre sonra alışıyorsunuz, sizi rahatsız etmiyor.

Grafikleri geçtiğinizde Prototype’ın oynanışını üzerine kurduğu bu virüsten aldığımız güçler oyunun en güçlü kısmı. Mercer biraz kasıntı olsa da (Adam Prototype yani, olacak o kadar 🙂 ) kapüşon falan son derece cool bir karakter olmuş ve oyunun sunduğu bu güçler de üzerinde çok afilli duruyor. Hakikaten çok çeşitli bir güç skalası var ve bunların hepsi oynayış tarzınızı inanılmaz değiştiriyor. Hızlı ve atik olayım, az vursun canı sağ olsun diyorsanız pençeleri seçersiniz, ben ağır abiyim kodum mu oturturum diyorsanız o büyükçe jilet şeklinde olanı seçebilirsiniz falan. Hepsi de oyunun temasına son derece uyuyor ama karakterinizi çok farklı şekilde yönetmenize imkan veriyorlar. Bir iki anlamsız güç dışında (şu görsel güçler mesela) hepsinin bir şekilde faydalı olduğunu da söyleyebilirim. Mesela o kamçılı gücü oyun boyu hiç kullanmamıştım ama son dövüşte en çok o güç işime yaradı, keşke daha önce bu güce uyansaydım demeden edemedim.

Oyunda güçlere yatırımı görev ve aktivitelerden kazandığınız puanlarla (EP Points: Evolve Points) yapıyorsunuz ve zorluk arttıkça puan kazanımı da değiştiği için oyuna hoş bir derinlik katıyor. Sadece kullandığınız güçleri değil, işte canınızı, koşu hızınızı, zıplamanızı falan da bu puanlarla belirlediğiniz için işler iyice stratejik hale geliyor. Bunun yanında Prototype başka oyunlardaki gibi sizi “şu gücü illa kullanmak zorundasın” gibi (Arkham Knight’taki Batmobil kullanma zorunluluğu gibi) bir zorlamaya da itmiyor. Bazı güçleri tek yerde (işte senaryo gereği, bir nevi tutorial tarzında) kullanıp, oyunun kalanını istediğiniz gibi oynayabilirsiniz. Bunun getirdiği özgürlük hissi de son derece güzel. Bu arada yine bu süzülme falan güçlerini kullanarak uçup kaçıp tüm şehri hızla gezebiliyor olmanız da, bu durumun uygulanışı da son derece başarılı olmuş.

Şehrin büyüklüğü fena değil, tank, helikopter dışında ulaşım amaçlı araç falan kullanma durumu olmadığı için bu uçma kaçma olayları son derece pürüzsüz işliyor. Bu arada tank ve helikopter kullanımı fena değil, çok zor değil, yine basit bir oynanışla işi kotarabiliyorsunuz. Yalnız bazen tankın burnunun bir kenara takılıp ilerleyememenizi sağlaması, helikopterin de silahlı durumlarda yer yer zorluk çıkardığını ekleyeyim. Bir de insan consume olayının da güzel kotoraldığını, hem hikaye anlamında, hem oynanışa katkı anlamında güzel bir tat verdiğini eklemek lazım. Son olarak güçlerin genel görselliğinin de (oyun grafikleri içinde tabi) fena olmadığını ekleyeyim.

Hikaye biraz klişe dursa da uygulanış olarak fena değil. Bir iki değişiklik yaparak ortalamanın az üstü bir hikaye yazmışlar. Aksiyona odaklanan bir oyun için yeterli diye düşünüyorum. Yani filmi olmasına gerek yok ama oynarken sizi sürükleyen, merak uyandıran akan basit bir hikaye var. Hikayede iki büyük twist var, ama ikisi de (yazarların ümit ettiği kadar diyelim) o kadar vurucu olmamış, genelde senaryonun tahmin edilebilir bir şekilde ilerlediğini, yine de görev bazlı düşünüldüğünde sürükleyici olduğunu düşünüyorum. Görevler olarak da biraz fazla generic dursa da (yani fazla görev olsun mantığıyla yapılmış gibi) senaryoyla kaynaştığında işini yeterince görüyor. Güçlerle de güzel kaynaştırılmış, Mercer’ın yaşadığı değişim, kazandığı güçler görevlerle güzel bir şekilde bağlanmış. Görevlerin de oynanış açısından çeşitlilik sunması da fena değil. Yani bazı görevler gümbür gümbür, saldır saldır şeklinde ilerlerken, diğer görev gizlilik bazlı hareket gerektirebiliyor. Bazen de boss fight’lar falan var. QTE olmayan bir boss event’i yaşamayı özlemişim.

Oyunun haritası çok büyük olmamakla beraber yeterli. Manhattan’ı birebir yansıtmamışlar ama yansıttıkları kısım görece yeterli. İçinde bulunduğumuz şehir ise sürekli hareket halinde. Bir tarafta virüs çeşitli merkezlerden yayılmakta, diğer tarafta ordunun karargahları var. Bu ikisine de saldırıp ekstra EP kazanabiliyorsunuz. Her iki tarafta da sıradan insanlar mevcut. Bir tarafta virüsün bulaştığı zombileşmiş insanlar, diğer tarafta da normal hayatlarına devam eden insanlar var. Haritayı daha dinamik hale getiren bunların sizden bağımsız olarak devam ediyor olmaları. Hani bir GTA 5 gibi kendi hayatlarını yaşamıyorlar ama ortalıkta dolanıyorlar, yaratıklara denk gelince ya da bir saldırı görünce kaçıyorlar falan. Fena olmamış. Özellikle bu “Web of Intrigue” olayı keyifli olmuş. Görsellerin en çok hoşuma gittiği yer diyebilirim. Eğer ciddiye alıp takip ederseniz baya kapsamlı bir örgü çıkıyor ortaya.

Oyunun aksiyonu güçlerin de katkısıyla son derece basit ve akıcı olmuş. Kombolar falan o kadar komplike değil, hemen adapte oluyorsunuz, yeni güçler kazandıkça da bunları dövüş repertuvarınıza ekliyorsunuz. Son derece güzel bir durum. Dövüşler son derece akıcı geçiyor, hatta aralardaki animasyonlar falan da (hani milleti ikiye böldüğün, kafasını kırdığın falan gibi) dövüş sekanslarını çok başarılı hale getirmiş. Görevlerin güçlerle kombinlenmesinden de bahsetmiştim. O da oyuna ve oynanışa güzel bir katkı olarak yerini almış.

Bu noktada işlerin çok karışık olduğu yerlerde aksiyonun da zaman zaman fazla kaosa döndüğünü eklemek lazım. Şöyle ki, şimdi bu hedefleme olayı var, tek bir hedef belirliyorsunuz, zaman yavaşlıyor, hedefi seçip dalıyorsunuz. Bu fena bir özellik değil, hatta çok faydalı, olması gereken bir şey. Ancak normalde en önemli düşmanı otomatik seçen bir özellik, ekranda çok fazla düşman olduğunda arada kafayı yemeye başlayabiliyor. Özellikle son dövüşte bunun çok zorluğunu çektim, oyunun sonlarına doğru Strike Team’ler ota b-ka gelmeye başlayınca bu durum baya bir sorun yaratıyor. Bu Strike Team durumuyla ilgili de sonlara doğru atakların çok fazla olmaya başladığını, zorluk yaratmasa da gereğinden fazla uzadığını ve bir yerden sonra baymaya başladığını ekleyeyim. Yani atıyorum bir şeye odaklanmışken bir anda devreye strike teamler girip, sonra baya bir süre onları halletmekle uğraşıp o olaydan kopunca canınız sıkılıyor.

Bunun dışında açık dünya oyunlarından alışageldiğimiz ana konudan sıkıldığınızda takip edebileceğiniz ek aktiviteleri var. Bunlardan bir kısmı skillerinizi kullanıp ek EP kazanabileceğiniz aktiviteler. İşte şuradan şuraya şu kadar sürede git, şu kadar sürede şu kadar yaratık öldür falan gibi. Bunların için de en çok uzak bir mesafeye atlayıp merkeze düştüğünüz ve üsleri ya da Hive’ları yok ettikleriniz hoşuma gitti. Diğerleri bu tip oyunlardan alıştığımız aktiviteler. Oyunun dünyasından ayrılıp ek EP kazanmak istiyorsanız yapabilirsiniz. Bir de yine fazladan EP kazandığınız ışıltılı Hint ve Landmark orb’ları var. Bunları toplamak hırs yaratabilir ama bulunmaları zor. Belli bir açı dışında uzaktan görünmüyor olmaları ve yerlerini tespit etmek şans işi olduğu için bir yerden sonra fazla zor oluyor. Keşke oyuna bunları bulmak için bir güç falan ekleselermiş daha keyifli olabilirmiş.

Benim Prototype ile ilgili genel yorumlarım bu şekilde. İnsanlar neleri eleştirmiş diye şöyle bir baktım, onları da buraya ekleyeyim. Birincisi dövüşlerin çok tek düze olduğunu söylüyorlar. Kısmen doğru ama bu biraz sizin tercihlerinizle de alakalı. Yani her strike team saldırısını farklı şekilde ele alabilirsiniz. Ne biliyim birinde tank ele geçirip o şekilde halledersiniz, birinde helikoptere tekme dalarsınız falan. Yani çok katılmıyorum ama oyunun bazı noktalarda aynı aksiyon şekli üzerinden ilerlediğini kısmen söyleyebiliriz. Bazı komboların zor yapıldığı eklenmiş, ona kısmen katılmakla beraber ben genel olarak kolay komboları tercih ettiğim için çok sorun yaşamadım.

Bir de Infamous’la karşılaştırıp tercihlerin oyunu etkilemediğinden dem vurmuşlar. Buna katılmıyorum çünkü Prototype’ın böyle bir iddiası yok. Bu oyunun bir hikayesi var. İyi veya kötü bu hikayeyi takip ediyor. Yani bize hiç bir zaman Mercer bir kahraman ya da kötü adam demiyor. Ya da öyle olması için sizden bir beklenti içinde değil. O sebeple bu eleştiri biraz haksız geldi. Onun dışında genelde benim de yerdiğim yerleri (grafikler, fazla jenerik olmak falan gibi) eleştirmişler.

Sonuç

Prototype dönemdaşı bir oyunla karşılaştırıldığı için fazla sert darbeler almış, hataları olan buna rağmen belirli bir düzeyde keyifli bir oynanış sunan ortalamanın üstünde olduğunu düşündüğüm bir oyun. Açık dünya oyunlarının henüz seviye atlamadığı bir noktada bir kaç güzel fikir sunan, bu fikirleri güzel uygulayan, bazı noktalarda çok daha iyi olamadığı için mükemmelliğe de yaklaşamayan bir oyun olarak tarih sayfasındaki yerini aldı. Şahsi yorumum yukarıdaki eleştirdiğim noktaları görmezden gelir, güzel de bir indirim yakalarsanız size keyifli saatler geçirtecek bir oyun olacaktır. PS4’da da, PC’de de aynı tadı aldım. PS4’te baştaki grafik şokunu atlattıktan sonra oyuna giderek alışıyor ve daha fazla keyif almaya başlıyorsunuz. Bunu düşünerek sağlam bir indirim yakalarsanız kaçırmayın. Bir başka yazıda görüşene dek esen kalın.

Not: Prototype 2’ye yeni başladım. İlk izlenim olarak bu oyunun bazı sorunlarını çözmüş olduklarını ama oyunun akıcılığını kaybetmiş olduğunu hissettim ve genel olarak bu oyundan daha kötü olduğu izlenimini bıraktı. Daha yorumlamak için erken yine de. Onu da bitirirsem (baya bir süre alabilir tabi) bu sayfalarda yerini alacaktır. Bekleyiniz. Şimdilik byez.

Spread the love

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın