Kısa Kısa DiziYorum – Deadly Class, Good Omens, The Boys, The Mandalorian

Normalde vaktim olmadığında yazacak bir bir şey bulamam, çünkü yapmak istediklerimi yapamamışımdır, haliyle yazmama konusunda çok suçluluk duymam. Bu yeni süreçte ise nice dizi, film, çizgi roman falan gömmüş olmama rağmen yazacak zaman ve takat bulamadığım için süre bu kadar uzadı. Hatta burada yazdığım dizilerin taslakları bile hazırdı ama bir türlü toparlayıp yazamadım. Bugün baldız bize destek olduğu için azıcık bir vakit buldum, onda da üç dört yazı yetiştiremeyeceğim belli olunca toplu bir yorum yazıp konuyu kapatayım dedim. Belki gün bir vaktim olur da detaylı da yorumlarım. İşte son dönemde izlediğim dizilere yorumlarım;

Deadly Class (SyFy ama Netflix’te var)

SyFy önceden çakma dizileriyle öne çıkıyordu. Şimdi ise çektiği güzel dizileri iptal ederek küçük NBC olma yolunda ilerliyor. Aynı Happy! gibi güzel ve ilginç bir dizi yaratmalarına rağmen gene iptal ederek gönlümüzün kanalı olma hakkını kaybettiler. Bir çizgi romandan uyarlanan Deadly Games için en basit tabirle Harry Potter ile Wanted karması diyebiliriz. Kahramanımız öksüz gariban Marcus suikatçilerin yetiştirildiği bir okula davet edilir. Bu okulda öğrenciler çetelere (meksika, rus, ırkçı, yakuza falan gibi) ayrılmıştır. İşte Marcus bu okulda adam öldürmeyi öğrenmeye çalışırken bir yandan lise dertleriyle (kız davaları, dışlanma, kabadayılığa maruz kalma falan) uğraşacaktır.

Birincisi, karakterler klişe olsa da güzel yazılmış. Son derece renkli, (katil de olsalar) sevilebilir karakterler var. Tema zaten keyifli. Harry Potter suikastçi okuluna düşseydi cümlesi bile eğlenceli, dizi de bunu fena işlememiş. Aksiyon sahneleri, seçilen müzikler, yan konular falan da gayet güzel. Ergen muhabbetleri de.çok sıkmıyor. Dizinin tek eksiği bence potansiyeli. Yani konuyu güzel işlemişler ama uçları zorlamamışlar ya da daha iyi olabilecek yerler var. Mesela suikatçi okulunun dersleri ana konuya etki edecek kadar kullanılmış. O dersler, ödevler falan daha detaylı ve kapsamlı olabilirmiş. Bunun gibi örnekler diziyi mükemmel olmaktan uzaklaştırıyor. Belki çok tutsa, ikinci sezon gelecek olsa falan daha da iyi olabilirmiş. Ama gelmeyecek alçak SyFy. Yine de iyi dizi olması vesilesiyle bence izlenmeli.

Good Omens (Amazon)

Ya Amazon’la ilgili yazı yazmak istiyorum ama yeri gelmişken burada minnak yorum yapayım. Televizyondaki uygulaması anlamadığım sebepten çok yavaş, telefonda sorun yok. Henüz Netflix düzeyinde değil içerik olarak ama hem fiyat olarak hem de Netflix’in çok içerik olsun içi boş olsa da zihniyetinde olmamaları sebebiyle güzel alternatif. Az ama öz işleriyle benden takdir topladılar. Good Omens de o kaliteli işlerden biri. Terry Pratchett (saygıyla eğiliyoruz) ve Neil Gaiman’ın (hiç yerden kalkmayın) beraber yazdıkları bir kitaptan uyarlama. Türkçesini okumuş ve gayet beğenmiştim normal olarak. Diziyi de beğendim. Kıyamet dini kitaplarda cennet ve cehennemin savaşı sunucunda dünyanın yok olması olarak betimlenir. İşte bu kıyamet gelmekteyken, uzun süredir dünyamızda yaşayan ve hallerinden memnun olan cehennem iblisi Crowley ve cennetin meleği Aziraphale dünyanın yok olmasını istemediklerine karar verir ve durdurmaya çalışırlar.

Dizide (kitapta da öyleydi) Pratchett’ın absürt mizahı ağır olarak hissedilmekte. Alışık değilseniz tuhaf gelebilir. Ama bir kez alışınca daha fazlasını istiyorsunuz. Temanın işlenişinin güzelliği dışında David Tennant (dizinin her yeri saygı seli, sürünerek devam ediyorum ben) ve Martin Sheen’in performansları diziyi bambaşka boyuta taşıyorlar. Her ikisi de inanılmaz iş çıkarmış. Haddim olmayarak bir iki eksisinden bahsedeyim. Yan hikayeler ve karakterler çok yanda kalmış. Özellikle şeytanın çocuğunun hikayesi önemli olmasına rağmen çok ilgi çekici gelmedi. Mahşerin Dört Atlısı’na da gereken özen gösterilmemiş. Bir de işler biraz hızlı ilerliyor, o yüzden çok havada kalan nokta var gibime geldi. Ama bu eksiler sizi soğutmasın, sırf içerdiği isimler yüzünden izlenmesi şart. Zorunluluk dışında da keyifli zaman geçireceğinizi düşünüyorum.

The Boys – Season 2 (yine Amazon)

İlk sezonunu yazmamışım ama hakikaten efsaneydi. Süper kahraman temalarıyla alay ederken, bir noktada da aslında gerçekçi bir şekilde ele alınmış ve güzel güncel referanslarla/mesajlarla doluydu. Bu arada the Boys dünyadaki en popüler şey olduğu için (Game of Thrones’dan açılan boşluğu doldurdu resmen) çok detaya girmiycem yukarıdakiler gibi direkt yorumluycam. Neyse ilk sezonuyla efsane olduktan sonra daha rahat edip iyice zıbıtacakları hayaliyle başladım ikinci sezona ve kötü demeye dilim varmıyor ama yeterli bulmadım ya ilginç bir şekilde. Anlatayım bakalım hak verecek misiniz?

Birincisi dizi bir süper kahraman parodisi olduğunu unutmuş gibi geldi. Ne bileyim Marvel’la alay et, klasik kahramanları maymuna çevir. Yok. İlkinde oluşturduklarına devam etmişler. Karakterlerle ilgili geyikleri de ilk sezonda bitirdikleri için burada karakter bazlı çok yeni heyecan verici bir şey olmuyor, tek düze ve pek şaşırtmaya yönelik bir.olay yok. Bunun yanında bu sefer daha ciddiye almışlar kendilerini ve mesaj kaygısına düşmüşler. Bu da dizinin eğlenceli, mizahi yanına zarar vermiş. Amerika’nın politik durumu düşünüldüğünde anlaşılır ama biz kendi politik dertleri olan ülkeler için çok ilgi çekici olmamış. Böyle olunca da o ilkindeki “yuh, oha, hahaha, yok artık” tepkilerimiz “evet, doğru, mantıklı”ya dönmüş ve the Boys’un bendeki cazibesi ilk yazdıklarım olduğu için ben de hayal kırıklığı oldu. Hikayede klasik ve beklenen şekillerde ilerleyince baeni orada da yakalayamadı dizi. Kötü değil, kaliteli bir iş ve ilkindeki hikayelerin devamı sonuçta ama beklentilerim sebebiyle tatmin etmedi.

The Mandalorian – Season 2 (Disney+, gelemedi memlekete)

Bunu da yazmamışım. Çok ayıp. Disney resmen Star Wars’ı tarumar etti. Dünyadaki belki de en önemli markayı gündem dışı hale getirdi. Filmleri (bariz eksleri olsa da) genel olarak sevmiş olsam da, ortaya yeni dönemin efsanesi olacak bir şey çıkmadı. Filmlerin başındaki ekip bariz bir şekilde Star Wars’ın ne olduğunu, hayranlara ne ifade ettiğini anlamamış. Çizgi romanların hepsini okumadım ama okuduğum kısım eski dönemin çok gerisinde. Devamını okuma isteği bile uyandırmadı. MCU’yu para makinesi haline getiren Disney Star Wars’da sınıfta kaldı diyecekken the Mandalorian geldi ve damağımıza keyifli bir tat bıraktı.

Dizi dünyayı baştan yaratmıyor, ekrana çok orjinal, çok farklı bir şey de koymuyor. Sadece zaten hayranı olduğumuz dünyaya, aşina olduğumuz temada bir karakter koyup, alışageldiğimiz maceraları Star Wars sosuyla sunuyor. Ki evren o kadar güzel ki bu bize fazlasıyla yetiyor. İkinci sezon da aynen bu kafayla devam ediyor. Şu an üç bölüm izledim, haliyle yorum yapmak için erken ama izlediğim kısım gayet tatmin etti ve daha fazlasını izlemek istedim (ama sırf sizi de boşlamış olmayayım diye şu an izlemek yerine yazı yazıyorum). Yeni nesildeki (ve benim izlediğim tabiiki) en iyi (animasyon dizileri falan da dahil) Star Wars materyali bu. Tadını çıkarın. Bu arada ülkemize gelirse sırf bu diziyi izlemek için bir Netflix parası verilmeyeceğini düşündüğümü de ekleyeyim. Bu düzeyde 10 iş olursa belki.

Şimdilik yorumlarım bu kadar. Siz de düşüncelerinizi aşağıda paylaşabilirsiniz. Ayrıca yorumlamamı istediğiniz dizi, film, çizgi romanları da yazarsanız onlara ağırlık vereyim. Bir başka yazıda görüşene dek esen kalın.

Spread the love

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın