FilmYorum – The Faculty (1998)

Künye

Yönetmen: Robert Rodriguez
Oyuncular: Josh Hartnett, Jordana Brewster, Elijah Wood, Clea DuVall, Laura Harris, Salma Hayek, Famke Janssen, Shawn Hatosy, Robert Patrick, Jon Stewart, Usher
Tür: Fantastik; Bilimkurgu, Aksiyon, Macera, Gerilim
Ülke: ABD, Yayın Tarihi: 1998, Süre: 1 saat 44 dk

Giriş

Bazı filmlerin sizdeki yeri ayrıdır. Filmin iyi olmadığını bilirsiniz, klişedir, fazla geyiktir, bir sürü hata içerir ama yine de sizi bir yerden yakalar ve sevdiğiniz filmlerin arasına kendisini yazdırır. Yabancılar bu duruma “Guilty Pleasure” derler. İşte bugün ki FilmYorum’daki konuğumuz “the Faculty” benim için böyle bir film. Kendi içimi yiyip bitireceğime sizinle paylaşıyım, kendime yancılar bulayım istedim.

Hikaye

Film kendini “Öğretmenlerimiz başka bir gezegenden mi?” geyiği üzerine konumluyor. Hikayemiz bütün olayını futbol takımına adamış, hocaların derslerle ilgili pes ettiği Harrington lisesinde geçmektedir. Casey okulun ezik ama çalışkan çocuğudur. Kendisi popüler kız Delilah’a aşıktır. Delilah okulun futbol takımı kaptanı Stan’le beraberdir. Stan artık futboldan sıkılmış, kendini derslerine vermek istemektedir. Bunların yanında kimseyle muhattap olmamak için lezbiyen olduğu söylentisini yayan Stokely ve okula yeni gelen temiz kız Marybeth var. Bir de okulun aykırı çocuğu, uyuşturu satıcısı Zeke tabii. Kahramanlarımız hayatlarına devam ederken hocaların ilginç davranmaya başlamasıyla olaylar gelişir. Okulun uzaylılar tarafından ele geçirildiğini düşünen kahramanlarımızı çetin bir mücadele beklemektedir.

Artılar/Eksiler

Şimdi film klişe olduğu için artı-eksi şeklinde değil de acaba neden hoşuma gidiyor üzerinde odaklanalım. Öncelikle kadronun ne kadar muhteşem olduğuyla başlayalım. Yönetmen koltuğunda From Dusk Till Dawn ve Desperado gibi old school cool filmlerin yönetmeni var. Kankası Tarantino gibi o da yıldız isimlerle çalışmayı sevse de, bu filmin kadrosunda o zamana göre dev bir isim yok. Ancak öyle bir kadro ki, hemen hemen hepsi bu filmden sonra kendilerine bir yer edinmeyi başardılar.

Elijah Wood Yüzüklerin Efendisi ile adını altın harflerle yazdırdı. Burada da tam kendine uygun ezik geek adamı canlandırıyor. Josh Hartnett burada aykırı çocuk tiplemesinden sonra pek çok güzel filmde yer alıp şu sıralar Penny Dreadfull ile gönlümüzü fethediyor. Fast and Furious’da kalbimizi çalmadan önce Jordana Brewster burada dikkatimizi çekmişti. Bağımsız filmlerde ve daha da önemlisi Carnivale dizisinde yer almış Clea Duvall da ilk çıkışını burada yapmıştı. Ana ekipteki diğer ikilimiz Laura Harris ve Shawn Hatosy sonradan çok bir yerlere gelemese de burada güzel iş çıkartmayı başarmışlar.

Yan kadromuz daha da efsane. Terminator 2’deki sıvı metal robotumuz Robert Patrick psikopat koç rolünde. X-Men’den Jean Grey’imiz Famke Janssen, seks sembölü halime gelecek Selma Hayek öğretmenlerimiz. Müzisyen Usher da Stan’den sonraki futbol takımı kaptanını oynuyor. Vee Daily Show’dan Jon Stewart’da biyoloji hocasını oynuyor. İnanılır gibi değil.

Oyuncular kadar oynadıkları karakterler de eğlenceli. Her bir karakter ölümüne kategorize ve karikatürize olsa da, film kendini ciddiye almadığı için bu durum sadece filmin mizah dozajını arttırıyor. Kahramanlarımızın her biri farklı tip olduğu için ortaya çok başarılı bir sinerji çıkıyor. Filmin karakterlerden sonra en keyifli yanı bu alakasız ekibin, takım içindeki ilişkileri. Aynı durum yan karakterler için de geçerli. Onlar da bu eğlence cümbüşüne fazlasıyla katkıda bulunuyorlar.

Hikayemiz de klişe olsa da akıcı bir şekilde ilerliyor. Yani çok şaşırtıcı durumlar ortaya çıkmayacağını biliyor olsanız da, olayların gelişiminden keyif alabiliyorsunuz. Kötü karakterimiz de fena değil. Uzaktan bakıldığında dünyayı ele geçirmek için alakasız bir kasabadan başlamak mantıklı geliyor. Kendisinin çok kısa sürede çok etkili olması ve bir anda kim iyi kim kötü tartışmalarının ortasında kalmak fazlasıyla keyifli.

Teknolojik olarak dönemin biraz gerisinde kalıyor elbette. Bazı yerlerin efekt olduğunu en alakasız insan bile çözebilir. Burayıda aksiyonun ve gergin sahnelerin güzel kullanılmasıyla savunmak istiyorum. Kendinizi hikayeye kaptırınca CGI falan çok kritik olmuyor. Yalnız müzik başarılı. Temaya uygun olarak “Another Brick in the Wall”ın toplama bir kadroyla cover’lanması çok başarılı olmuş.

Bu arada film “thriller” (gençlerin toplaşıp sırayla öldükleri tür) türünde olsa da, korkutma unsurlarını fazla kullanmıyor. Daha çok gizem, aksiyon, yer yer germe ve çok az da olsa mide bılandırma (kopan parmak, akan kan gibi) yöntemlerini kullanıyor. O sebeple korku filmlerini sevmeyenlerin de hoşuna gidebilir.

Sonuç

Hayatınız boyunca izleyeceğiniz en muhteşem film bu olmayacak, türünün en güzel örneği kesinlikle değil ve karakter olarak da kusursuz değil. Ama sinemanın bir eğlence sektörü unsuru olduğu düşünülürse bu film bu misyonu tam olarak yerine getiriyor. Ciddiye almadan sadece keyifli zaman geçirmek için izlerseniz siz de sevebilirsiniz. Bir başka yazıda görüşene dek esen kalın.

Spread the love

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın