22.Yılında Duke Nukem 3D – Neydi Bu Oyunu Efsane Yapan?

(Bu yazı orjinal olarak AltDünya v1’de Tutlu Tuzlu tarafından 26.09.2016’da yazılmıştır. Aşağıda elimizden geldiğince güncellenmiş, v2’ye adapte edilmiş olup, herhangi bir tarihsel hata, zamanı geçmiş bilgi varsa, affınız rica olunur. Bu yeniden yayının Duke 3D Shareware v1.0’in çıkış gününe denk gelmesi de ayrı bir tesadüf oldu. 🙂

Ayrıca yazıya ek olarak, güncele selam çakarak yazılan Duke filmi yorumları da yazının sonunda mevcuttur. Saygılar.)

Sene (Ortalama olarak diyelim. 20 yıl çok uzun süre) 1996. Lisedeyim. Daha ortada internet cafe kavramı (internete bile yeni yeni adapte oluyorken, öyle düşün) yokken Ankara’da bir bilgisayar dükkanı 8-10 bilgisayarı LAN ile birbirine bağlamayı akıl etmiş, liseli gençliğe multiplayer oyun oynatmaya başlamıştı. Biz de bilgisayarcının hedef kitlesinde (harçlık sahibi liseli oyunsever gençler) olmamızdan ötürü hafta sonları, okul sonraları falan soluğu burada alıyorduk. Bizim favori oyunumuz Red Alert olsa da (Ben üsse tesla coil kurucam diye uğraşana kadar Mehmet 50 tane Mamut tankla gelir bütün üssümü dağıtır giderdi, hey gidi), gençler arasında daha farklı bir oyun öne çıkmaktaydı: Duke Nuke’m 3D. Multiplayerda pek çok kez ölüp ölüp dirildikten sonra evde solo olarak oynamaya başlayınca ben de apayrı bir yere gelmişti bu oyun.

Peki normalde FPS’leri çok sevmeyen, daha çok strateji ve macera oyunlarını tercih eden benim gibi bir adamın bugün bile hatırladıkça gözlerinin dolmasını ve sitesinde övgü dolu sözler sarf etmesini sağlayan 3D Realms oyununun sırrı neydi acaba? Gelin beraber bulmaya çalışalım;

Duke’un Karizması ve Oyunun Hikayesi

O dönem (ve hala da görece öyle) FPS oyunlarının baş karakterleri hep dünyayı kurtarmakla ilgilenen, asker kökenli, soğuk kahramanlar olmuştu. Duke bu klasiği kırmakla kalmadı, ayağının altında ezdi. Bütün Hollywood aksiyon kahramanlarının her türlü klişeleri onda yeniden can bulmuştu. O kadar abartılı bir karakterdi ki, uzaylılara karşı tek başına yola çıkması bir şekilde mantıklı geliyordu. Ayrıca o alıştığımız disiplinli, soğuk hava Duke’un küfürleri, seksist yorumları, konuyla alakasız abartı hareketleriyle (kaç oyun karakteri pisuara su döker ki?) tarumar oluyordu. Bir de yetmezmiş gibi hikaye olarak da aynı laubaliliği göstermesine ne demeli? FPS’lerde dünyayı kurtarırız, nokta. İster uzaylı istilası olsun, ister naziler dünyayı ele geçirsin. Biz esas kahraman olarak silahlarımızla beraber ana hedefimiz dünyayı kötülükten kurtarmaktır. Duke’un konusu neydi? Uzaylılar tüm dünyalı kadınları kaçırdılar. Onları kurtarmamız lazım. Her ergenin rüyasını süsleyen bir konu değildir de nedir? İşte bizi daha baştan vuran bu unsurlardı.

Ortam ve İçerik

O dönem ki Doom ve türevi oyunlarda hep kapalı ortamlarda, koridorlar boyu koşturan kahramanlarımızdan sonra Duke’un açık alanlarda geçen bölümleri türe mesafeli bakan klostrofobikleri oyuna bir şans vermeye ikna etti. Pek çok farklı mekanda, yeri geldiğinde uzayda, yeri geldiğinde denizin dibinde, kimi zaman bir şehirde, kimi zaman oyun parkında geçmesi, oyunun her bölümünde farklı bir havaya ve moda bürünmemizi sağlıyordu. Elbetteki her geçtiğimiz yerle ilgili binlerce geyik dönmesi de kaçınılmazdı. Her mekana uygun bir geyik mutlaka vardı. Tuvalete girmekten, pinball ya da bilardo oynamaya, açık saçık film izlemeye kadar, yazarların tümüyle ergen olduğunu kanıtlayan ama oynayanı da zevkten dört köşe eden detaylarla doluydu oyunumuz. Sırf içindeki bu gizleri bulmaya çalışmak bile sizi oyuna bağlıyordu.

Referanslar

Farketmişsinizdir Duke ile ilgili sevdiğimiz şeyler teknik detaylardan çok oyunun yazarların hünerinde saklı. Bu yazarlar oyuna öyle güzel bir etki etmişler ki öve öve bitiremiyorum. Ama tahminimce en büyük başarıları klasiklere, güncel durumlara, filmlere, başka oyunlara yaptıkları referanslardı. Bir kapının ardında Doom the Space Marine’in cesedini bulmaktan, Luke Skywalker’ın Wampa mağarasındaki cesedini görmeye kadar hiç bir film, hiç bir oyun Duke’ten kaçamazdı. Bunun yanında Duke’un farklı farklı kahramanlardan çalıp kendiyle özdeşleştirdiği cümleleri de kattık mı? Çok acayip, fena eğlenceli diyaloglarla doluydu oyun. Yani sırf oyundaki referansları toplayıp bir yazı hazırlanabilir. Fena fikir değil bir ara bunu yapayım ben.

Basit ama Eğlenceli Multiplayer

Duke size son derece basit, hızlı ve eğlenceli bir multiplayer vaat ediyordu. Öyle komplike “Şunu şöyle yap, sonra bunu şöyle yap”tan çok elinize keyifli bir silah alıp rakiplerinizi hacamat etmenizi bekliyordu. Sniper falan tarzı bir nevi hilesi olan bir durum olmadığı için salyalar saçarak RPG’yle rakibiniz havaya uçurmak, bunu yaparken kendinizi de öldürmek ya da mesela Shrink Gun’la güçültüp rakibinizi aşağılayıcı bir şekilde ezmek fevkalade keyif verici ve tatmin ediciydi. Haritalar da bu eğlenceyi arttıracak şekilde tasarlandığı için her seanstan yüzünüzde salak bir sırıtmayla çıkabiliyordunuz.

Teknik Konular

Bunları tek başlıkta toplayayım dedim. Bu başlıkta yazarların işi dışında bir oyunu iyi yaptığını düşündüğümüz şeyler var. Mesela seslendirme. Jon St. John’un efsane sesiyle can bulan Duke’ümüzün havasını daha iyi bir ses veremezdi. Grafik olarak öncüllerinden çok farklı olmasa da bunları kullanım biçimleriyle fark yaratmıştı Duke. Klasik 2D pixeller oyunun geçtiği ortamdan kaynaklı daha çekici geliyor, oyunun havasını bize başarıyla veriyordu. Aynada kendinizi görmek gibi küçük detaylarla öncüllerinden daha yaratıcı olduğunu kanıtlıyordu. Yukarıda belirttiğim gibi farklı mekanlarda geçen güzel bölüm tasarımları da oyuna artı katıyor, bize bu uçuk adamın macerasını görece bir özgürlük için de yaşamamızı sağlıyordu. Bahsettiğim referansların bölüm tasarımına yedirilişi de ayrı bir artıyı hak ediyordu. Bir de gaz hızlı müzikler ekleyince teknik olarak da iyi bir iş çıkartmıştı Duke.

Bir çırpıda aklıma gelenler bu şekilde. 3D Realms, Duke Nukem Forever ile aynı havayı yeniden yakalamaya çalışsa da bu oyunu mükemmel yapan şeyler belki de kırk yılda bir kez bir araya gelebilecek olaylar kombinasyonuydu. Belki de sadece 90’lar havasıyla açıklanabilecek bir şeydi Duke’un başarısı. Ne derseniz deyin döneminin fenomen işlerinden biri olarak tarihe adını yazdırdı Duke Nukem 3D. Peki oynamış olanlardan alalım, sizin için Duke’u eşsiz kılan şey neydi? Yorumlarda yazın paylaşın. Bir sonraki yazıda görüşene kadar esen kalın.

2018’den Not: Michael Bay’in yapımcılığında Duke’un bir filmi çekileceği ve başrolü için John Cena’nın düşünüldüğü haberleriyle ilgili üç beş bir şey yazayım diye düşündüm. Duke’un filmi güzel olabilir. Klişelerle alay eden, çılgın bir mizah anlayışıyla dolu güzel bir film çekilebilir. Ancak sorun şu ki, bahsi geçen iki isim de, hiç uygun değil. John Cena görsel olarak uygun dursa da, güreşçilik kariyerini iyi adam olarak geçirmiş ve bilinirliği yüksek olduğu için karaktere tam oturamaz. Oyunculuğuna hiç girmiyorum. Michael Bay de Duke’un parodi olması gereken türün en büyük temsilcisi ve adının geçtiği her film 90’lara ve çocukluk anılarımıza hakaret. O sebeple fikir olarak güzel olsa da, atılan adımlar pek hayra alamet değil.

Spread the love

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın