Yabani Dergi – Geç Kalmış Bir Hoşçakal

<<Biraz geç kalınmış bir teşekkür yazısıdır bu. Kendileri aylık yayınlanmayı bıraktığında, biz de buralarda değildik. Yabani’nin o son “Klasikler Özel” sayısını alıp yine bir solukta okuyup bitirdiğimde yazı kafamda hazırdı, ama mecra hazır değildi. Şimdi mecra da hazır olduğuna göre, ünlü şairin dediği gibi “Unutmamalı, sevgiyle anmalı”>>

Adımızın AltDünya olması boşuna değil. Yaşadığımız dünya sıradan, rutin, sıkıcı. Ondan bir kaçış için sığınıyoruz AltDünya’lara, onun kaçıyoruz Yıldız Savaşlarına, Orta Dünyalara. AltDünya hayal gücüdür, bazen minnak bir değişiklikle bildiğimiz yerdir, bazen tamamen fantastik, bambaşka bir dünyadır. Genelde yabancı memleketlerde yaratılmış AltDünya’lara kaçabiliyoruz. Ne yazıktır ki, alternatif dünyalar kendilerine pek yer bulamıyor bu hayal gücü zengin (!) ülkemizde. Kırk yılda bir gelir (Barış Manço’ya saygı..), ana dili bizle aynı olan ama bizim dünyamızla aynı olmayan işler. Onlar geldiğinde de kıymetini bilemeyiz zaten.

İşte böyle işlerden biriydi “Yabani”. Nasıl ki, Alfa Yayınları Türkçe çizgi romanlar çıkarttıysa (Bu arada Bilka mı eski, Alfa mı eski tam bilemedim), nasıl ki Büyük Mavi Yayıncılık dünya kalitesinde daha modern çizgi romanları dilimize kazandırdıysa, Yabani’de Türkiye’de çizgi roman adına onlardan sonraki mihenk taşı olabilecek bir fikirdi. Benim gibi artık kaşarlanmış bir çizgi roman okuruna bile çocuksu bir heyecan yaşatmayı başarmışlardı. Artık kitapçıların işlevini yitirdiğini düşünürken, her ayın birinden-onuna (çıkış zamanını tam ayarlayamıyordu afacanlar 🙂 ) kitapçılara gidip dergiler kısmında “Yabani” arar olmuştum. Yanlış olmasın, tek özelliği yerli olmak değildi. “Yerli çizgi roman illa Tarkan gibin olmalı, gerçekçi ve tarihimize ait olmalı” klişesine inat, içinde senin benim gibi adamların yer aldığı, saf hayal gücüyle dolu bazen uzayda, bazen büyülü diyarlarda, bazen dünde bazen yarında geçen ama tamamen bizim içimizden insanlar tarafından yazılmış+çizilmiş resimli öykülerle doluydu içi. Yeni taze fikirlerle, değişik bakış açılarından farklı farklı hikayeler, yurt dışındaki emsallerini aratmayan çeşit ve kalitede çizimlerle yerli çizgi romanın başarılı temsilcisiydi Yabani.

Her şey de çok güzel gidiyor gibiydi aslında. Başlarında “Seyfettin Efendi” gibi şahsına münhasır bir işin yaratıcısı Devrim Kunter vardı. Sadece buralarda değil, uluslararası alanda da işlere imza atmış pek çok yazar/çizer şenlendiriyordu sayfaları. Bir de tabi taze yazar/çizerlere de imkan yaratmaya çalışıyor, onların da işlerine yer veriyorlardı. Her ay birbirinden farklı tarzlarda, bir önceki aydan çok çok farklı bir çok hikayeyle doluydu. Her sayıda kültürümüzle fantastik öğeleri harmanlayan “Kralına İsyan”ı vardı, Devrim Kunter’in. Biraz Dungeons&Dragons, biraz SteamPunk, bolca da kültürümüzün harmanlanmasıyla ortaya çıkan şaheser. Hala Devrim Kunter’in bu hikayenin tamamını bitirip, cilt olarak çıkarmasını bekliyorum. Yine kendisinin yazıp Dinç Onur Aydın’ın çizdiği bilim kurgu serisi Uçan Kale vardı mesela. Öyle havada kaldı kale.

Beşinci sayıda Hakan Tacal – Yıldıray Çınar ikilisi benim okuduğum ilk tamamı yerli çizgi roman olan “Karabasan”ın yeni macerasıyla konuk oldular mesela. Dokuzuncu sayıda açılışı “Seyfettin Efendi” yaptı. “Şeytanın Gölgesi” gibi korku/gerilim hikayeleri de yer aldı, “Kartel” gibi deneysel bilim kurgu işleri de. “Hızır ile Ejderha” gibi görselliğiyle öne çıkan işler de oldu, “Noel Baba Öldürüldü” gibi mesajıyla da. Bazen sadece sizi farklı diyarlara götüren, bazen de toplumsal mesaj kaygısı güden bir sürü hikaye. Bir de Onuncu sayıda bir DiscWorld illüstrasyonu var ki, o sayı sırf bunun için bile alınır. Burada saydıklarım ve daha nice hikayelerle dolu on sayı geçti ve Yabani aylık yayın hayatını noktaladı.

İnsan üzülüyor tabi böylesi heyecan duyduğu, her ay takip ettiği bir iş bir anda bitiverince. Hayır yerli çizgi roman bitmez, yeni bir şeyler çıkar, birileri farklı tarzda bir şeyler yapar ama yine de “Yabani”nin sanki bu 10 aydan daha fazlasını hak ettiği gibi bir hissiyattayım. Sanki Türk çizgi romanını zirveye taşıyacak bir bayrak gemisi olmasını istedim içimden. Hani kendi kitlesini çıkartıp, sonra da o kitlenin kendi dergilerini, kendi çizgi romanlarını yaptığı bir mecra olmasını istemiştim ama olmadı. Biliyorum dergicilik bitmekte olan bir sektör ve bu ilgiyi paylaşanlar genelde kendi gelirine sahip olmayan gençler ama keşke daha çok kişi çoşsaydı bu işe ve daha fazla destek olsaydı da yayın hayatına bir şekilde devam etseydi. Neyse…

Yine de çok güzel, çok keyifli bir on ay oldu bir okuyucu olarak. Bu sürede hem bize heyecan aşıladığı, hem bizi onlarca yeni yazar/çizerle tanıştırdığı, hem de “Ben Türkiye’de bir çizgi roman okuruyum” diyecek herkesin arşivinde yer alması gereken bir işe imza attıkları için emeği geçen herkese Türkiye’de bir çizgi roman okuru olarak teşekkür ediyorum. Bütün ekibin bu gönül verilmesi gereken sektörde hak ettiği değeri, saygıyı görmesini diliyorum. Bir sürü çizgi romanın olduğu kütüphanelerimde (ego da yaparım 🙂 ) en güzel yerlerden birine hep sahip olacak Yabani.

Spread the love

2 geri izleme / bildirim

  1. AltDünya’nın 100 Yazısının Gereksiz Analizi - AltDünya
  2. Editörün Seçimi - AltDünya

Bir yanıt bırakın