Kısa Kısa DiziYorum – Şu ana kadar Amazon Prime’da İzlediklerim

Amazon Prime Video, Netflix’e rakip olarak hayatımıza gireli baya bir süre oldu. Önce fiyatıyla bizi tavlayan platformun televizyonumdaki uygulamasının teklemesi ve yavaşlaması kendisine adapte olmamı biraz zorlaştırdıysa da, televizyon izleyemediğim yerlerde imdadıma yetişen telefonumdaki performansıyla azıcık olan boş zamanımda kendine ait bir yer edinmesini sağladı. Nicedir izlediklerimi paylaşmak için sabırsızlanıyordum. Baktım birey birey olmayacak, bayram tatilini fırsat bilip, kısa ama öz bir yorumlama yapmaya karar verdim. İlk izlediğim Amazon dizileriyle ilgili yorumlarım aşağıdadır. Sona da kısa bir Amazon yorumlaması koydum. Buyrun efendim.

Invincible

En taze izlediğimle başlayalım. Walking Dead çizgi romanının yaratıcısı Robert Kirkman’ın bir diğer popüler çizgi romanından uyarlanan Invincible, yakın zamanda ilk sezonunu bitirdi. Elimizi sallasak süper kahraman parodisine çarptığımız şu günlerde, hatta aynı Amazon kanlı canlı (live action’ı çevirdim) the Boys’la bu işin kralını yapmışken, merkezinde son derece klişe bir şekilde süper kahraman babanın, güçlerini yeni keşfeden ergen çocuğu olması sebebiyle de çok inanarak başlamadığım animasyon dizisini sonuna kadar sıkılmadan, keyifle izledim. Ortaya çok yeni bir şey koymadığına dair önyargım doğru çıkmakla beraber, keyifli bir işlenişle eğlenceli bir seyir yaratmayı başarmışlar. Diziyi ilginç bir şekilde parodiliği değil, karakterlere odaklandığı kısımlar taşıyor. Yani Mark’ın ilişki sorunları, normal anne / süper kahraman baba çelişkileri, süper ekiplerin içindeki dinamikler falan gayet güzel çalışıyor, ne zaman dizi süper kahramanlarla alay etmeye çalışsa hem mizah fazlasıyla yetersiz kalıyor, hem de çok zorlama duruyor. Bunun yanında inanılmaz vahşet içermesine rağmen (her türlü 18+. Durduk yere psikolojinizi bozmayın) çizimlerin inanılmaz canlı renkler içermesinin yarattığı tezat da dizinim seyir zevkini arttırıyor. Sonuca baktığımda Amazon’ın en orjinal işlerinden biri olmamasına rağmen bir oturuşta hiç sıkılmadan bitirebileceğiniz bir dizi olarak ortalama üstü bir yer ediniyor kendine. 

The Tick

İkinci sezonunu hala izleyememekle beraber, ilk sezonu son derece keyifliydi. Dizinin en büyük eksiği aklımda muhteşem yer etmiş olan orjinal çizgi filmdi. Oradaki kadar uçlara gitmedikleri, oradaki kadar parodileşmeyip biraz daha kendilerini ciddiye aldıkları ve oradaki mizahın havasını da tam tutturamadıkları için bir şekilde tatmin olmadım. Ancak tüm sezonu sıkılmadan, eğlenerek bitirdiğimi düşününce, geçmişten sıyrılabilirseniz, keyifli saatler sizi bekliyor. (Kapsamlı bir açıklama için, şuraya lütfen)

Good Omens

Öyle iki isim geçiyor ki bu dizinin orijinin de kayıtsız kalmak mümkün değildi. Terry Pratchett ne yapsa salyalar saçarak okuduğum dönemde (2000’lerin başı. Bu arada 2000’lerin başı baya bir eskide kalmış, yaşlandım ben) denk gelmiştim Good Omens’e. O zamanlar değerini anlamadığım, şimdiyse ne yapsa yenir tadında gördüğüm Neil Gaiman’la beraber yazmışlardı “Bir Kıyamet Komedisi”ni. Hemen okundu beğenildi tabii ki. Sonra dizisi çekilecek denince meraklanmış, kadroda geek efsanesi David Tennant ve sevdiğim isimlerden Martin Sheen’in olduğunu öğrenince heyecanlanmış ancak klasik zamansızlıktan izleyememiştim. Bir kaç ay önce bitirdiğim dizinin kitabı okumamışlar için nimet, okumuşlar için de hoş bir tat olduğunu düşünüyorum. Efsane yazar ikilimizin yarattıkları dünya zaten fazlasıyla keyifli, dizi de bunu başarıyla yansıtıyor. Yine anlatım olarak da kitaplara olabildiğince yaklaşmışlar. Performanslarda son derece tadında. Bir kaç kaçırılan fırsat (dört atlının daha kapsamlı yansıtılması gibi) dışında keyifli saatler sizi bekliyor. Kaçırmayın.

The Boys

Gelmiş geçmiş en sert süper kahraman parodilerinden biridir the Boys. Dizisi de ilk sezonuyla kaynak materyalin hakkını fazlasıyla veriyordu, ki bu sayede Amazon’un en önemli dişlilerinden biri olmayı kolaylıkla başardı. İkinci sezon ise halihazırda karışık olan (bknz. Trump döneminde ABD) politik iklimle ilgili bir şeyler anlatmak niyetine girip, onun dışında kalan kısımlarda ise bir parodi olduğunu unutarak, ciddi bir süperkahraman hikayesi anlatmaya çalışınca beklentilerimin altında kalmıştı. Yine de bu durum totalde her türlü kaliteli, keyifle izlenir bir dizi olduğu gerçeğini değiştirmiyor. En iyi süper kahraman dizileri sıralamasında (heyecanlanmayın, böyle bir liste yapmak için daha çok izleme yapmam lazım) en üst sıralarda kendine yer bulacaktır the Boys.

Star Trek: Lower Decks

Büyük bir Star Trek hayranı değilim ama kendilerine büyük bir saygım var. Geçmişine, referanslarına falan hiç hakim değilim. Ancak sırf “şuna bir bakayım” şeklinde başladığım ST:LD’yi bir çırpıda bitirdim. Feci şekilde, ayıla bayıla izlediğim Final Space’i (ahanda onun yorumu şurada) hatırlatmakla beraber daha öncesinde oturtulmuş bir evrende geçiyor olmasının avantajıyla çok daha rahat adapte olabileceğiniz bir dizi olmuş. Bence totalde Final Space daha iyi bir iş ama kısıtlı zamanda, bol gülmeli, daha oturaklı bir iş arıyorsanız ST:LD sizi tatmin edecektir. Benim gibi konuya hiç hakim olmayan birini bile sesli sesli güldürmeyi başardıysa, referansları anlayan bir Trekkie’yi ne hale getirir tahmin bile edemiyorum. Kesinlikle şans verilesi bir animasyon.

Sonuçta Amazon alınır mı?

Önce şunu söyleyeyim, deneyimim (bunlar dışında bir kaç dizinin bir kaç bölümüne baktım. Picard mesela sağlam başladı, American Gods da süper iş, şüphe yok) henüz tüm platformu yargılayacak düzeyde değil. Ancak gördüğüm kısım düşük maliyetine kıyasla tatmin edici içerik sunduğu yönünde. Orjinal işler hep belli bir düzeyin üstünde görünüyor. Netflix’in kalite yerine sayı yaklaşımının tersini uyguluyor gibi görünüyorlar ve bu bir artı. Orjinal olmayan işlerde de gayet yeterli. Özellikle klasiklerle dolu dizi arşivi (Preacher, Mr Robot gibi kanalın yapısına uygun niş işlerin yanında, House, the Office gibi klasik izleyiciyi de tutacak sağlam işler mevcut. Married with Children gitmiş, ona üzüldüm) tatmin edici. Sayı olarak (Türkçe altyazılı 460 küsür iş vardı son baktığımda) daha geniş olabilir ama bu hali de, sizi bir süre idare edecek düzeyde. Uygulamanın 5 yıllık televizyonumda çıkardığı donma, yavaş çalışma gibi sorunları telefonumda hiç yaşamadım. Netflix’in uygulaması daha sağlam, daha kullanıcı dostu olsa da, arada büyük fark olduğunu söylemek haksızlık olur. O an sahnedeki oyuncuların isimlerini anlık görebilmek gibi yaratıcı artıları bile var. Açıkçası rakipleriyle fiyatları aynı olsa (Netflix’in 50 TL’ye yaklaştığı düşünülürse) belki deyip deymeyeceği tartışılabilirdi ama fiyat karşılığı alınan hizmette Amazon her türlü daha verimli bir tercih gibi duruyor. Benim yorumum, tek platform olarak kısıtlı süre idare etmekle birlikte, fiyatı da fazla iyi olduğu için ikinci bir platformun yanına bile alınabileceği yönünde. Bir başka yazıda görüşüne dek esen kalın.

Spread the love

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın