FilmYorum – The Martian (2015)

Künye

Yönetmen: Ridley Scott
Oyuncular: Matt Damon, Jessica Chestain, Chiwetel Ejiofor, Kate Mara, Jeff Daniels, Donald Glover, Kristin Wiig, Michael Pena, Sean Bean, Sebastian Stan
Tür: Bilim Kurgu
Ülke: ABD, Yayın Tarihi: 2 Ekim 2015, Süre: 2 saat 24 dk

Giriş

Bilim kurgu ile arası iyi olan bir adam değilim. Daha elektriğin nasıl çalıştığını anlamayan bir insan olarak uzaya gitmek falan benim hayal gücümü çok aşıyor. O sebeple Star Wars, GotG gibi popüler örnekler dışında çok fazla bu tarza ilgi duyduğum söylenemez. Ancak bir film var ki, doğallığıyla, mantığıma oturmasıyla, mizahıyla istisna olmayı başardı. “The Martian”dan bahsediyorum. 2015 yılında gösterime girmiş, efsane oyuncuları biraraya getirmiş ve o seneden aklımda kalan filmlerden biri olmayı başarmıştı. Nedenlerini hemen anlatmaya başlayalım.

Hikaye

Mars’a insanlı bir araştırma görevinde başlıyor hikayemiz. Görevlerine devam ederken bir fırtınanın yaklaşmasıyla Dünya’ya dönmek durumunda kalırlar. Zor koşullarda mekiğe ulaşmaya çalışırken fırtına sebebiyle kopan bir anten parçası astronotlardan Mark Watney’e çarpar ve kendisinin sinyali kesilerek gözden kaybolur. Kısıtlı vakit ve gözün gözü görmediği ortamda Mark’ı arasalarda sonuç alamaz ve mekiğe dönmek zorunda kalırlar. Halbuki Mark ölmemiştir. Fırtına geçtikten sonra uyanan Mark, tek başına dünyadan baya bir uzakta hem hayatta kalmaya, hem de dünya ile irtibata geçmek için bir yol bulmaya çalışacaktır.

Artılar/Eksiler

İlk fragmanını gördüğümde (buraya koyduğum değil) “Ahanda, film yıldızlarını toplayıp yeni bir Interstellar, Gravity falan çekecekler” diye düşünmüştüm. Çünkü genelde efsane kadroların işleri o kadar efsane olmaz, film çok iyi olmadığı için, yıldız gücüne ihtiyaç duyar. Bir de o dönem popüler dramatik bilim kurgular trendi de olduğundan çok sıcak bakmamıştım. Ancak o zaman vaktim bol olduğu için (heey gidi heey) babamla beraber “hadi izleyek bari” diye gitmiştim. Filmden çıktığımda nasıl gaz olduğumu unutamam. İlk defa bir bilim kurgu filmi mantığıma yatmış ve neyin nasıl olduğunu üç aşağı beş yukarı anlamıştım.

Filmin ilk artısı da buradan geliyor. Tema olarak bilim kurguyu seçmiş olmanın yanında, “güç kalkanları, yerçekimsizlik ışını” falan gibi belli bir mantığı olan ama benim gibi sıradan insanların aklının almayacağı şeyler içermiyor. Şöyle açıklayayım, kurak bir arazide tek başıma kalsam, açlıktan ölmemek için bir şeyler yetiştirmem gerekiyor olsa, toprağı dışkıyla gübrelemeyi akıl edebilirim sanırım. Su üretemesem de, adamımızın bilgi birikimiyle su üretebilmesi de şaşırtıcı değil. Filmdeki bütün bilimsel şeyler bana mantıklı ve akla yatkın, bir o kadar da pratik geldi, ki bu durum ağır bilim kurgulardan daha çok hoşuma gitti. Bu şekilde “anlamıyorum ama doğrudur” ya da “oha totolarından sallamışlar” gibi tepkilerden kurtuluyor ve esas anlatılmak istenene odaklanabiliyorsunuz.

Herkes bir Interstellar ya da Gravity bekliyordu ama filmin öyle bir derdi yoktu. Film temel olarak ölü bir gezegende tek başına kalmış adamın burada kurtarma ekibi gelene kadar hayatta kalma çabasını fazla dramaya girmeden anlatma derdinde. Uzayın soğukluğunu, bireyin yalnızkenki başkalışımını solucan delikleriyle açıklamak falan gibi bir işe girişmiyor. Bilim kurgu olmak istediği bile tartışılır. Mars görevinde bir adam geride kalıyor ve onun kurtulma hikayesini en basit haliyle izliyoruz.

Filmin ikinci artısı ağır, temposuz, soğuk bir bilim kurgu olmak yerine mizahı yüksek, neşeli, keyifli bir havada geçiyor olması. Uzayda ölümden dönen ve ancak yıllar sonra kurtarılma şansı olan Mark, hayata küsüp depresyona falan girmiyor. Hem teker teker karşılaştığı sorunları çözüyor, hem de bunu yaparken bir sürü espri patlatıyor. Diğer karakterler de aynı şekilde. Bir komedi filmi değil elbette, olayın ciddiyeti de veriliyor ama bu pozitif hava filmin daha akıcı geçmesini sağlıyor ve sıkılmanızı engelliyor.

Üçüncü artımız ilk artıya yakın. Film genel olarak ayakları yere basan, gerçekçi bir şekilde yazılmış. Yani ne fazla dramatik bir yöne gidiyor, ne de esprilerden dolayı fazla sulu hala geliyor. Tam ikisinin arasında. Yani ekibin Mark’ı arkasında bırakma sebebi de, Mark’ın yaşadığını öğrendikten sonra NASA’nın olayı ele alışı ve yaklaşımı da hepsi son derece makul ve olması gerektiği gibi pragmatik. Hani kimse bir anda kahraman olmalıyım, haydi kurtarayım Mark’ı demiyor, Mark da totosundan ateş çıkartıp dünyaya dönmüyor. Düşünüyorlar taşınıyorlar, bir çözüm buluyorlar, onun üzerine çalışıyorlar, sonra olması mantıklı (zorlama değil, bir kararın sonucu gibi) bir problem çıkıyor, ekip yine düşünüyor çözüm buluyor, uyguluyor. Bu arada tabii süre geçiyor ve karakterlerimiz de değişiyor, yaşlanıyor falan. Güzel detay olmuş. Bir de mizahın yanında zor kararlardaki ciddiyet ve duygu yoğunluğu da iyi verilmiş not olarak ekleyeyim.

Biraz da oyuncuları değerlendirelim. Kadro efsane ama bekleneni verebiliyor mu bakalım. Matt Damon rolü iyi kotarmış. Hem komik olması gereken yerleri hem de ciddi olması gereken yerleri iyi taşımış. Karakterin mizahı yüksek olduğu için daha sempatik biri tercih edilebilirdi belki ama o zaman ciddi kısımlarda tırtlayabilirlerdi. Bu şekliyle gayet yeterli deyip devam edelim. Jeff Daniels Newsroom’da neyse burada da o ve işlediğini söyleyebiliriz. NASA’nın başındaki adam olarak görevini yerine getiriyor. Diğer yan karakterler için de oyuncuların önceden oynadığı rollerle benzerlik gösterdiklerini söyleyebiliriz ki, bunu bir tercih olarak yapmış olabilirler.

Şöyle ki şimdi yan karakterlerin hepsi biraz tek düze, yani filmde rolleri var, onu tamamlıyorlar arka planlarına,detaylarına girilmiyor. Önceki rollerine benzer bir şekil vererek detaya girme zorunluluğundan yırtmışlar gibi. Bu tek düzelikle ilgili ek olarak, oyuncuların isimleri büyük diye hepsine zaman ayıralım diye uğraşmamışlar ve yerinde bir tercih olmuş. Odak noktamız Mark ve NASA’nın kararları. Buradan bizi kopartacak her şeyden uzak durmuşlar. Zaman ayırmadılar diye bas geç yapıyolar değil bu arada, genel olarak tüm oyuncuların rollerinin hakkını verdiğini, görevlerini başarıyla yerine getirdiklerini belirtip devam edelim.

Görsellik başarılı. Mars’ın havasını, başka bir gezegen olduğunu güzel vermişler, ki bunu yapmak için kullandıkları görsel tercihler de yerinde olmuş. Yina aynı şekilde müzik seçimleri de filmin havasına son derece uygun. Tek eksi olarak filmin son kısımda biraz fazla uçtuğunu, o ana kadar ki başarılı havayı az da olsa gölgelediğini düşünüyorum. Bir de benden daha zeki ve bilgili olanlarınız mantık hataları yakalamışsınızdır kesin. Ama onun dışında her şey yerli yerinde. Amaç keyifli zaman geçirmeniz ve film bunu başarıyla sağlıyor.

Sonuç

Kaç kelimedir anlattığım gibi. Eğer bilim kurgular ilginizi çekiyor ama çok komplike karışık geliyorsa bu film tam sizlik. Eğer bilim kurgular hep soğuk ve mesafeli o yüzden izleyemiyorum diyorsanız çözüm bu film. Sıradan adamın favori bilim kurgusu işte. Yalnız şöyle bir not düşeyim, ben kitabı okumadım ama kitabı okuyanların genel olarak mizahı yeterli değil dediklerini de ekleyeyim. Yani kitaptan kaynaklı beklentiniz varsa karşılanmayabilir. Uyarmış olayım. Bir yazının daha sonuna geldik. Başka bir yazıda görüşene dek esen kalın.

Spread the love

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın