FilmYorum – John Wick (2014)

Künye

Yönetmen: Chad Stahelski, David Leitch
Oyuncular: Keanu Reeves, Michael Nyqvist, Willem Dafoe, Adrianne Palicki, Ian McShane, Alfie Allen, Daniel Bernhardt, John Leguizamo, Lance Reddick
Tür: Aksiyon, Macera
Ülke: ABD, Yayın Tarihi: 24 Ekim 2014, Süre: 1 saat 41 dk

Giriş

Bazı filmleri ismen duyarsınız, herkes haklarında konuşur, siz de merak eder, sonra şöyle bir araştırır, içeriğine bakar, farklı bir şey bulamaz, neden bu kadar konuşulduğunu anlamazsınız. Benim gibi vaktiniz de kısıtlıysa pas geçer, hayatınıza devam edersiniz. İşte John Wick’le tanışmamız böyle oldu. O dönem başka şeylerle uğraştığım için bu filmi oturup izleme şansım bugüne kadar olmadı. İşte bugün de bir boşluk bulunca izledim ve herkesin neden bahsettiğini anladım. Eğer buralarda benim gibiler varsa diye de yazayım istedim. Buyurun efendim;

Hikaye

John Wick suikastçiler arasında kendine has bir yer edinmiş, “Boogeyman/Öcü” olarak anılan bir paralı katildir. Bir süre sonra emekli olur, evlenir, sonra karısı ölür falan. Karısı sürpriz bir şekilde kendisine ölümünden sonra verilecek bir yavru köpek ayarlamıştır. Köpüşle beraber hayatına devam etmektedir. Bir gün tesadüfen yolu ünlü rus mafyası Viggo’nun oğlu Iosef’le kesişir. Iosef arabasını satın almak ister, John vermez, herif hırs yapar, John’um evini basar, köpeğini öldürür, arabasını çalar, gider. Böylelikle John emeklilikten dönüp, rus mafyasının kökünü kazıyacağı macera başlamış olur.

Artılar/Eksiler

Şimdi bu noktaya kadar filmimiz türdaşlarından herhangi bir fark yaratmıyor gibi görünüyor, ki aslında yaratmıyor gerçekten. Bu filmi böylesi övgülere nazar kılan şey basitliğinde ve işlenişinde yatıyor. Gerçekten son derece basit bir öyküyü o kadar güzel sunuyor, o kadar başarıyla size nüfus ettiyor ki, hayran kalmamak elde değil.

Önce John Wick’i, karısının ölümü ve köpeği sahiplenişiyle öyle empati kurulabilir hale getiriyorlar ki, daha başlar başlamaz “Bu adamın başına bir şey gelirse üzülürüm” diyorsunuz. Film bu baştaki duygu selini öyle güzel yönetiyor ki. Köpiş bir anda kalbinizi kazanıyor, öldüğünde sizin de gözünüzden bir damla yaş geliyor. Giriş kısmı bittiğinde “Sıç ağızlarına John Wick abi” gazına gelmiş şekilde aksiyona hazır bir şekilde başlıyorsunuz.

John Wick karakteriyle ilgili diğer başarıları da efsaneyi çok güzel konumlandırıyorlar. Detaylandırmadan bahsetmem gerek, Suikatçiler Birliği tadındaki Continental’in (lastik markası değil aman diyim) kurduğu taban süper olmuş. Böylelikle John Wick’in bir şöhreti olması, konuşulagelmesi falan mantıklı hale geliyor, kuru lafla değil de bir taban üzerinden inşa edilmiş oluyor. Bir de bu organizasyon üzerinden film kendi düzenini kurmayı ve devam edecek bir evren yaratmayı başarıyor.

John’a dönersek. Duygusal giriş bitip şımarık çocuğun yanlışından sonra önce hikayelerle, sonra da başarıyla çekilmiş aksiyon sahneleriyle John Wick karakterinin bu filme ismini vermeyi neden hakettiği bize anlatılıyor, ki bence bu kısımlar zaten filmin farkını ortaya koyuyor. Ana karakterin kuruluşunu öyle başarıyla yapıyorlar ki, sonrasında “dönercide döner kesicem” dese bile izlemeyi düşünürsünüz. İlk baştaki insaniliğin üzerine bu kısımdaki karizma eklenince akılda kalıcı, bütünlüklü bir karakter hazır oluyor.

Sonrası açıkçası bildiğiniz gibi. Hakkını yemeyeyim başarılı aksiyon sekansları üzerinden gidiyor ama çok farklı, a acayip bir şey yok ama gerek de yok. Film doğru tercihle süresini kısa tutmuş, aksiyonu uzatıp sizi baymamış, tadında bırakmış. Aksiyon ile ilgili hoşuma giden bir diğer unsur da fazla uçmamaları, olabildiğinde ayakları yere basan sahnelerin üzerine oynamaları. Yani atıyorum aynı temalı “Wanted” ya da “Shoot’em Up” gibi “Konuda çok bir numaramız yok, uçuk aksiyon sahneleriyle vuralım” dememiş, normal, aklınızın alabildiği sahneleri tercih etmişler.

Giriş kısmı dışında en çok hoşuma giden şey filmin kadrosu oldu. Filmin tek başrolü var ve diğer herkes konuk oyuncu gibi. Ancak o konukluklar o kadar güzel tercih edilmiş ki, tebessüm ettirmeyi başardı. Willen Dafoe’dan Ian McShane’e, Adrianne Palicki’den John Leguizamo’ya bende (sizde de aynı olduğunu düşünüyorum) yeri ayrı olan pek çok isim beklemediğiniz yerde karşınıza çıkıp filme ayrı bir renk, ayrı bir tat katıyorlar. Hatta Kevin Nash’in cameosu çok çok kısa olsa da, en sevdiklerimden biri oldu.

Sonuç

Toparlamak gerekirse, film size bambaşka yepyeni bir şey sunmuyor. Hatta oek çok karşılaştığımız “Emekli katil, bir şekilde intikam için döner” klasik fikrine köpiş farkı dışında yeni bir şey katmıyor. Ama bu formülü daha insani şekilde işliyor, sağlam bir ana karakter kuruyor ve diğer örnekler kadar fantaziye kaçmadan daha gerçekçi bir aksiyon sunuyor. Bu da bu filmi öne çıkaran unsur oluyor.

İzlemenizi kesinlikle tavsiye ediyorum. Zaten süresi de kısa olduğu için geçirdiğiniz zamana her türlü değiyor. Benim gibi zamanında izleyememiş, anlayamamış olanlara neden bu filmi izlemeniz gerektiğini anlatmaya çalıştım, umarım faydalı olmuştur. Bir başka yazıda görüşene dek esen kalın.

Spread the love

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın