FilmYorum – Baby Driver (2017)

UYARI: Bu yazı Baby Driver filminden spoiler içerebilir, dikkatli olalım!

Künye

Yönetmen: Edgar Wright
Oyuncular: Ansel Elgort,  Lily James,  Kevin Spacey,  Jamie Foxx, Jon Hamm
Tür: Aksiyon,  Komedi,  Suç
Ülke: ABD, Vizyona Giriş: 30 Haziran 2017 Süre: 115 Dk

Giriş

Hızlı, arabalı filmlere yeni bir soluk getiren “Baby Driver” bizdeki ismi ile “Tam Gaz” tüm dünyada seyircisiyle buluştu. Bu buluşmanın ardından oldukça güzel geri dönüşler ve yorumlar alan yapımı, hazır sıcakken gidip izledim ve sizler için yorumluyorum. (Ek not: Filmin yönetmenliğini Cornetto üçlemesiyle kalbimizde taht kuran, neredeyse Ant Man’in yönetmenliği yapacakken olaylı bir şekilde ayrılan Edgar Wright yapıyor. Onun da önceki filmlerini izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. -TT)

Hikaye

Küçükken geçirdiği bir kazadan dolayı kulaklarında küçük bir sorunla yaşayan, bu yüzden sürekli müzik dinleyen, aynı kazada ailesini de kaybeden, bu yüzden yaşlı bakıcısıyla birlikte kendi halinde bir çocukken, geçmişte bir mafyanın arabasını kaçırdığı için mafyaya borçlu kalmış, bir anda kendini pis işlerin ve adamların içinde bulmuş, borcunu ödeyene kadar onlara şoförlük yapmak zorunda kalan, aslında merhametli ve yüzü gibi tertemiz bir çocuğun hikayesini konu alıyor film.

Baş rolü genç kızların özellikle “The Fault in our Stars/Aynı Yıldızın Altında” filminden tanıdığı Ansel Elgort oynayınca filmin izleyici kitlesi çok çeşitli ve genç olmuş oluyor tabi. Baby (Ansel Elgort) filmde insanlarla az konuşan onlarla mesafesini hep seviyeli bir şekilde koruyan bir kişiyken  tatlı mı tatlı garson bir kızla (Debora) ile tanışmasıyla birlikte aslında bu işlerden tamamen uzakta, sevdiği kızla birlikte mutlu bir hayat sürmek istediğini fark ediyor. Tam bu noktadan sonra filmin başlıyor, Baby’nin karakter gelişimini bol aksiyonlu bir şekilde izlemiş oluyoruz. Bir Ansel Elgort fanı olarak söylemeliyim ki bu filmden sonra da çok fazla fan edineceği kesin!

Artılar/Eksiler

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, film bizdeki adı gibi tam gaz bir şekilde başlasa da ilk yarı ikinci yarıya göre biraz daha ağır, daha hafif geçiyor. Bunu biraz da konunun derinliğini kavramımız ve kahramanımızın geçmişini, kişiliğini tanımamız için yaratılmış bir zaman olarak da düşünebiliriz. İlk yarıda karakterimizin geçmişine dönüşler ikinci yarıya göre daha fazla olsa da bu göze batacak kadar bariz değil. Bu flashback’ler yerli yerinde, ne çok uzun ne de çok kısa bir şekilde aktarılmış. Bu yüzden bir anda film ağır bir havada geçiyormuş gibi gelse de, hep böyle mi gidecek diye bir düşünceye kapılırsanız korkmayın, ikinci yarı bu ağır tempoyu kesinlikle telafi ediyor.

Genel olarak konunun işlenişi ana karakter üzerinden gitse de yan karakterlerin de işlenişi ve olaylara etkisi gayet makul seviyede ve etkin bir şekilde olmuş. Yani ne çok göze batıyorlar ne de çok geride kalıyorlar, bu da sizi filme daha çok bağlıyor bir süreden sonra. Özellikle film boyunca baş kötünün kim olduğuna karar vermeye çalışırken, ikinci yarıda sizi şaşırtabilecek tarzda değişiklikler de yok değil.

Bunca yan karakter baş karakterimizin hayatından gelip geçerken, onun hayatında büyük olaylara sebep olurken Baby’nin kendi karakterinden taviz vermemesi ve ne olursa olsun merhametli olmasını görmek sizi Baby ile istemsiz duygusal bir bağa sokup, onunla empati kurmanıza yardımcı oluyor. Bu da filmi izlerken sizi tamamen filme çekip, bir an olsun yerinizden kıpırdayamaz hale getiriyor. Özellikle ikinci yarıda işlerin sarpa sardığı sıralarda zamanı, koltuğunuzda dimdik bir şekilde sonunu merak ederek geçiriyorsunuz. Hatta sırf bu yüzden filmin süresi bana geldiği gibi size de kısa gelebilir ama filmin süresi uzasa bu kadar verimli ve keskin bir sonuç alabilir miydik bilemiyorum. Bu yüzden filmin az ama öz bir şekilde sunulduğunu, bunu yaparak da gayet başarılı bir işin ortaya çıktığını görebiliyoruz.

Ve değinmeden geçemeyeceğim diğer bir konu ise kesinlikle müzikler ve çekim kalitesi! Eğer film müziklerine bizim gibi delicesine bağlıysanız, bu filmde çok eğleneceğinizden emin olabilirsiniz. Çünkü film karakterimiz sayesinde müzikler ve küçük danslarla dolu. Burada yine Ansel Elgort’un eski dansçı olmasının da büyük bir faydası var tabi. Lafı açılmışken aklınızda bulunsun Spotify’da film müzik listesi çoktan eklendi bile bizim gibi filmden çıkar çıkmaz dinlemek isteyebilirsiniz 🙂 Bahsedeceğim bir diğer konu çekim kalitesi; çekimler gerçekten muazzam. Özellikle sahneden sahneye konudan konuya geçerken öyle güzel geçişler sağlanmış ki insanın dikkatini çekmiyor değil.

Sonuç

Özetle değişik bir film izlemek isteyen, bu türe ilgisi olan ama bir türlü bu türde filmler izleyemeyenler için veli nimet niteliğinde bir film olmuş. Belki bir efsane, bir kült olmaz ama hatıralarda hoş izlenimler bırakan, aile arasında (ailesine göre değişir tabi. 🙂 -TT) muhabbeti dönecek cinsten güzel bir film olmuş. Bence gidin izleyin, etkisine kendiniz istemeseniz de girecek, eşe dosta önereceksiniz. Bizden söylemesi 🙂 O zaman yaşasın güneş gözlüklü, kulaklık takan gençler!

Spread the love

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın