DiziYorum – Trollhunters S01-02 (2016)

Trollhunters dizisinin ilk iki sezonun Spoilersız yorumlarını içerir. Bilginize.

Künye

Oyuncular: Anton Yelchin (Jim Lake Jr), Ron Perlman (Bular), Kelsey Grammer (Blinky), Steven Yeun (Steve), Charlie Saxton (Toby), Lexi Medrano (Claire), Fred Tatasciore (Arrgh)
Platform: Netflix
Tür: Animasyon, Fantastik, Aksiyon
Ülke: ABD, Yayın Tarihi: 23 Aralık 2018 Bölüm Sayısı: s01: 26 Bölüm s02: 13 Bölüm

Giriş

DiziYorum konusunda biraz geride kalıyoruz. Film gibi 2-3 saatte bir oturuşta bitirilebilen bir şey olmadığı ve ayırabileceğim zaman hep kısıtlı olduğu için izlemek istediğim nice dizi bazen bir kaç bölümde, hatta bazen de ilk bölümün bir kısmında kalıyor. Neyse ki ne zamandır merak ettiğim Trollhunters’ı çocukla falan izleyip bir şekilde tamamlamayı başardım.

Trollhunters Netflix’in Dreamworks’le yaptığı çizgi film anlaşmasının en iddialı işlerinden biri. İki devi biraraya getirmesinin dışında yaratıcı kadroda bir isim daha var ki; heyecanınızı üç kata çıkartmaya yetiyor; Guillermo del Toro. Hani “Shape of Water” ile oscar alan, Hellboy’un, Labyrinth’in, Pacific Rim’in geek yönetmeni. İşte bu gazla Netflix aldıktan sonra aklımın bir köşesinde yer alan, zorunlu dizi ve filmlere baktıktan sonra da ilk boş zamanımda izlemeye başladığım bir dizi oldu. 25 Mayıs’ta gelecek 3.sezonu ne zaman bitirebileceğim bilmiyorum ama ilk iki sezon yorumlarımı sizlerle paylaşayım istedim. Buyrun efendim;

Hikaye

Jim Lake Jr son derece sıradan bir hayat süren, sıradan bir çocuktur. Geekliği temsil eden en iyi arkadaşı Toby’le birlikte bir gün okula giderken bir amulet (tılsım falan gibi bir şey işte) bulurlar. Bilmedikleri şey bu tılsımın yer altında gizlenen Troll ırkının koruyucusu Trollhunter’lara özgü güçler bahşeden bir büyülü nesne olduğudur. Neysem ney, tılsım bir şekilde Jim’i seçmiştir. Böyle olunca kendisini eğitmekle görevli Blinky ve Arrrrggh’ın yardımıyla dünyayı insanlardan almak isteyen Gunmar’ı geri getirmeye çalışan Gum Gum topluluğu ve Gunmar’ın oğlu Bular’ı durdurmaya çalışacaklardır.

Artılar/Eksiler

Şimdi dizinin tarzı, How to Train Your Dragon ile Spider-Man’i karıştırıp önümüze sunmuşlar gibi. Aslen bir film olarak tasarlanıp, bu anlaşmayla diziye döndürülmüş olması yerinde bir karar olmuş. Çünkü filmde büyük ihtimal temeli oluşturacak her şey fazlasıyla sıradan. Ana kahramanımız altın gibi kalbi olan sıradan bir çocuk, yanında eğlence unsuru tombik çocuk, hatta platonik aşkı Claire bile son derece sıradan okulun güzel ama iyi kızı klişesinde. Film olsaydı “eh” der geçer hatırlamazdınız bile.

Dizi olmasının avantajı bu karakterleri daha derin ve detaylı tanıma imkanı bulmamızı sağlıyor. İlk bir kaç bölüm sıradan giderken yavaş yavaş karakterlere alışıyorsunuz ve karakterler de daha derin hale gelmeye başlıyor. Jim’in Spidey gibi normal hayat, kahramanlık dengesini tutturmaya çalışması, Toby’nin eğlence unsuru olmaktan sidekick/yardımcı karaktere evrilmesi gibi gelişimler diziyi o standart animasyon rutininden kurtarıyor. Bir de ana konunun yanında yan konuların da başarıyla işlenmesi diziyi bir tık ileri çıkarıyor. Bölüm öyküsünün sezon öyküsüne güzel bağlanmasını kastediyorum. Yani ne bitmesen devam eden bir yerden sonra bayan merak unsurundan, ne de bir sonraki bölümü merak etmeme sendromundan müzdarip oluyorsunuz.

Animasyonun sanırım en büyük eksisi bende yarattığı beklentiydi. İsimler büyük olunca muhteşem ötesi bir şey bekliyorsun. Güzel dizi, zaten güzel olmasa buraya yazmazdım ama o beklediğim derinlikli, dumur edici dünya ya da inanılmaz bir mitoloji yok. Yer altında bulunan ışıl ışıl Troll Market dışında (ki orası da 7.cadde gibi, güzel ama küçük yani) bambaşka bir evren var dedirten çok bir durum yok. Hatta başka trol ırklarının bulunduğu yerlere gittiklerinde de o “yepyeni bir evren yaratmışlar, vay be” hissiyatını veremiyorlar. Farklı trol ırkları da çok etkileyip sizi o evrene merak uyandırmıyor.

Ancak dizinin çok iyi yaptığı bir şey var, genel izleyiciye oynayacağım diye elini korkak alıştırmıyor. Dramayı, korkuyu, gerilimi son derece iyi veriyor. Hatta bazı sahneler bana bile “çocuk izliycek bunu” dedirtti. Çok abartmadan ciddi temaları işlemeyi başarıyor olmaları büyük izleyicilere “çocuk işi izliyorum”u az da olsa hissettirmemeyi başarıyor. O bazı sahneler de (örnek olması için canavarların bir kediyi yakalayıp yemeleri mesela) görsel bir şey sunmadığı için bir şekilde geçiştirilebilir. Yine de 7+ olduğunu atlamayın tabi veliler.

Animasyon kalitesi olarak “How to Train Your Dragon”u falan izlediyseniz düzeyi biliyorsunuz demektir. Pixar kadar başarılı olmasalar da (ki neden öyle olduğu konusunda hiç bir fikrim yok, Pixar’ın bir tılsımı falan var heralde) kesinlikle kaliteli bir iş çıkartıyorlar, ona şüphe yok. Bir filmle aynı kaliteyi gösteriyor olmasını da övmek lazım tabi. Görsel anlatım ve aksiyon sahnelerinin başarısı da yine bahsedilmesi gereken konulardan. Seslendirme için de kadroya bakmak yeterli. Tek üzüntümüz rahmetli Anton Yelchin’in son işlerinden olması, ki kendisi çok başarılı bir iş çıkarmış. Diğer isimler de zaten efsane ve hepsi çok başarılı işler çıkarıyorlar.

Sonuç

Netflix’in kalitesine yakışır bir iş olmuş. 10 üzerinden 7-8 verilebilir. Özellikle çocuğunuzla izleyebileceğiniz çizgi filmlerden (mesela Teen Titans Go’ya hiç giremedim ben) biri olarak Netflix kütüphanesinde yerini alıyor. Beklentilerimin yüksekliğinden dolayı bazı noktalarda tatmin etmemiş olsa da genele baktığımda keyifli zaman geçirmemi sağlayan, kaliteli, sürükleyici işlerden biri olmayı başardı Trollhunters. Özellikle “Herşeyi izledim, daha ne izleyeyim?” diyenler bu diziye de bir şans verebilir.

Şu an iki sezonu da Netflix’te izlenebilir, 25 Mayıs’ta üçüncü sezonu da geliyor. Bu sezonunun son sezon olacağı söyleniyor, ki ilk iki sezonun getirdiği nokta ve hikaye gelişimi düşünülürse yerinde ve mantıklı bir durum olabilir. Bir başka yazıda görüşene dek esen kalın.

Spread the love

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın