DiziYorum – The Titans (2018)

Bu yazıda adet olduğu üzere spoiler vermeden The Titans dizisini yorumlayacağız. Spoiler vermemek için çok zorlandığım bir yazı oldu, o sebeple spoiler’sız bu yazının kıymetini bilin. Spoiler böyle dilimin ucuna kadar geliyor ama kendimi tutuyorum. Öyle düşünün.

Künye

Oyuncular: Brenton Thwaites, Anna Diop, Teagan Croft, Ryan Potter, Minka Kelly, Alan Ritchson
Platform: DC Universe (ABD dışındaki yayın hakları Netflix’te)
Tür: Fantastik, Aksiyon, Macera,
Ülke: ABD, Yayın Tarihi: 12 Ekim 2018 Bölüm Sayısı: 11 Bölüm

Giriş

Bildiğimiz, bize ilk sunulan anlamda DCEU’nun bittiğini artık kabul etmemiz lazım. Ben Affleck işi bıraktı, Henry Cavill muallakta, yeni filmlerin evrene net bağlanmayacak olması konuşuluyor falan. Neden böyle olduğuna dair fikirlerimi apayrı, uzun bir yazıyla yazmak isterim elbette ama biliyorsunuz zaman. Söylenebilecek çok şey var ama bir örnekle anlatmak daha kolay olmaz mı? DCEU nasıl olsaydı, olurdu? İşte bugün DC Universe’in ilk büyük bombası olan, aslında beklediğimiz, hayal ettiğimiz DC sinematik evrenine oldukça yakın bir diziyi yorumlayacağım; The Titans.

“DC Universe” nedir bilmeyenler varsa açıklayayım, Netflix’in başarısı büyük firmalara ilham verdi, Marvel (ki Disney dersek daha doğru olur) ve DC de kendi dijital yayın platformlarını kurmaya karar verdiler. the Titans da bu platformun reklam yüzlerinden biri olarak çekilen ilk dizisi. Açıkçası Netflix’e aylık para ödeyen biri olarak ilgimi çeken yapımların başka platformlarda olması hoşuma gitmiyor. Ne şanslıyız ki, bu dizinin ABD dışı yayın haklarını Netflix aldı da en azından izleme şansı yakaladık. Şu kısıtlı zamanımda hiç vakit kaybetmeden (Eşimle beraber tabi 🙂 ) gelir gelmez bütün bölümlerini bitirdim. Yazısını hazırlamak biraz zaman aldı ancak fark ettiğiniz gibi. Peki DC Universe’in ilk işi, heybetli the Titans beklendiği kadar güzel mi? Bakalım, yorumlayalım.

Hikaye

İlk Robin Dick Grayson Batman’den ayrılmıştır, kendi yolunu çizmek istemektedir. Detroit’te polislikle meşguldür. Rachel (nam-ı değer Raven) kendi halinde gotik bir ergen olsa da, içinde karanlık, kötü bir şeyler vardır. Bu ikilimizin bir şekilde yolları kesişir. Diğer karakterler de bir yerden bu yola dahil olacaklar. Ancak spoiler vermeyeyim diye uğraştığımdan bu kadarla idare edin şimdilik.

Artılar/Eksiler

Öncelikle ilk olarak söylenmesi gereken şey, the Titans’ın CW’nin ergen DC dizileriyle alakası olmadığı. Bununla pek çok şeyi kastediyorum, birincisi bölüm olayı/kötü adamı gibi bir durum yok, klasik şekilde formüle edilmiş bir dizi değil, ikincisi gereksiz ergen duygusallığı yok, ilişkilerin falan belli bir derinliği, mantığı var ve en önemlisi de ton olarak, “aman ergenler kaçmasın” diye düşünülmemiş, yaratılan hava, aksiyon sahneleri falan çok sert. Eğer Arrow’a, Flash’a falan iyi diyorsanız bu dizi sizi koltuğunuzdan düşürecek. Eğer o dizileri adam yerine koymuyorsanız, “DC’nin dizilerinden ne gördük ki?” diyorsanız, yine de bu diziye bir şans vermenizi öneririm. Farklı bir siklet yani.

Titans ‘da ilk hoşunuza giden atmosfer olacak diye tahmin ediyorum. Yıllarca DCEU’da olması gerektiğini söylediğimiz, Dark Knight serisinde yakalanan gerçekçi ve karanlık tonu burada kullanmayı başarmışlar. Hem lokasyonlar, şehrin görüntüleri, renk tonları, hem de aksiyondaki şiddet dozajı, sertlikler, karakterlerin tarzları benim istediğim havada olmuş. Yani karakterler (görece) genç diye hedef kitlelerini ona göre seçmemişler. DC’nin çoğu çizgi romanında yarattığı depresif atmosferi ellerinden geldiğince ekrana taşımayı başarmışlar. Bütçe olarak da tahminimce TV ve sinema bütçesinin arasında kalması da görsel kalite olarak da diğer dizilerin bir tık önüne koymuş, görsel olarak bu atmosferi desteklemeyi başarmışlar.

Karakterler yer yer tek düzeye kaysa da, genel olarak ortalamanın üstünde diyebiliriz. Dizi ağırlıklı olarak iki ana karkateri merkeze koyuyor. İlki olan Robin’i “Harika Çocuk” konseptinden uzaklaştırıp, tarz olarak daha karanlık olan Batman’e yaklaştırmaları ve bunu da mantıklı bir şekilde açıklayabilmeleri doğru tercih olmuş. Çizgi romanda ilk Robin’in Nightwing’e geçiş aşamalarını bilenler için buradaki gelişim çok daha anlamlı gelecektir. Karakteri ilk gördüğümde çok hoşuma gitmemişti ama dizi içerisinde beklediğimden daha iyi buldum. Ne üzücüdür ki aynı şeyi dizinin merkezindeki diğer karakterimiz olan Raven için söyleyemeyeceğim. Onun buradaki hikayeye uygun olarak görsel olarak çok sırıtmadığını ama karakterin fazla boş kaldığını düşünüyorum. Daha doğrusu hikayenin akabilmesi için kendisinin fazla mantıksız hareket yaptığını, bunun da karakterin inandırıcılığına ket vurduğunu düşünüyorum.

Diğer önemli karakterlerimizden Kori (nam-ı değer Starfire) çizgi romandan olabildiğine uzak olması hoşuma gitmiyordu ama bazen karakterin daha gerçekçi yansıtılması hoşumuza gidebiliyor. Buradaki hali ise en iyi ihtimalle “eh işte” dedirtebiliyor. Yani kendisinin yan hikayesi çok orjinal gelmiyor, doğru yaklaşılmamış hissiyatı yaratıyor, yine de merak unsuru uyandırıyor, ama esas olarak diğer karakterlerle iletişimiyle artı puan alabiliyor. Beast Boy yani Gar ise en azından daha iyi ele alınmış. Hatta yer yer Raven’ın yavanlığını kurtarıyor olmasıyla iyi bir başlangıç yapıyor. Buradaki rolünün tam yancı olması, kendisinin arka planda kalması sebebiyle full yorum yapmak için erken, belki biraz daha ağırlık verilebilir, daha yönlü olabilirdi burada da ama ikinci sezonda en fazla merak ettiğim karakterlerden biri olmayı başarması bile güzel.

Ana hikaye bu dörtlümüzden ilerliyor olsa da, yanda ve arka planda da hem karakterler, hem hikayeler mevcut. Hawk ve Dove elbetteki en ilgimizi çeken ikiliydi. Onların hikayeleri (ve Robin’e bağlanmaları falan) benim zevkime göre fazla dramatik olsa da, ana hikayeden daha sağlam bir temele oturtulmuş diyebiliriz. Karakterleri de oyunculukları da son derece keyifliydi. Diğer sürpriz isimler de (Donna Troy ve Doom Patrol mesela) çok tadında olmuş, hoş bir seda verip tatları kaçmadan ayrıldılar. Özellikle yeni Robin’e bir ekstra artı yazmak gerekiyor sanırım.

Esas kötümüzü bu sezonda konuşmak doğru olmasa da, yan kötülerimizin hoş tat verdiklerini söyleyebiliriz. Bu tip diziler için biraz klişe olsa da klasik iyi görünen psikopatlarımız burada çok sırıtmamışlar. Ayrıca peşimizdeki organizasyonu daha ilginç hale getirmeyi ve “evet bunlar büyük bir örgütler ve çok kötüler” dedirtmeyi başarmışlar. Yan karakterler, yan hikayeler, orijinler, flashbackler, hepsi diziye artı olarak yazmamız icap eden konular. Hem merak unsurları, hem ana hikayeye katkıları, hem de karakterleri derinleştirmeleriyle on numara olmuş.

Yan hikayeleri bu kadar övmemden ana hikayeyi döveceğimi anlamışsınızdır. Aslında çok kötü değil, hikayenin başı gelişimi. Yer yer gereksiz uzatmalar, bazı bölümlerin çok kopuk olması falan diğer yan elementler tarafından kurtarılabiliyor. Bu noktada iki şey yüzünden ana hikaye beni tatmin etmemiş oldu. En büyük sorun sonu. Spoiler vermeyeceğim ama son bölüm tümüyle hayal kırıklığıydı, o apayrı bir ayıp bence. O bölüm dışında da ben bu tip platformlarda yayınlanan dizilerin sezonlarının bütünleşik olması taraftarıyım. Yani Daredevil gibi mesela, ilk sezonunun olayı Kingpin, ikinci sezonda tamamlanan iki olay var; Punisher ve the Hand gibi. O sebeple klasik “olayların sonunu öğrenmek istiyorsanız yeni sezonu beklemek zorundasınız” klişesi hoşuma gitmiyor.

Son kısımdan tatmin olmamın ikinci sebebi de olayı bir yere bağlamak için çok zorlamaları. Yani olayı sürpriz twiste bağlamak için hem karakterlerden ödün vermişler, onları mantıksız davranmaya zorlamışlar, hem de hikayeyi çok sündürmüş, bunu yaparken de fazla tahmin edilebilir bir hale getirmişler. İzleyince ne demek istediğimi anlayacaksınız, şöyle açıklamaya çalışayım, dizi giriş kısmını tamamladıktan sonraki bölümlerde sizi bir yere yönlendiriyor hissiyatına kapılacaksınız ve buna uyanır uyanmaz da zaten seçenekler kısıtlı, hem dizinin twistini hem de gittiği yeri tak diye bileceksiniz. O ana kadar kazandığı artıları da bu sayede yemiş olacak ve dizi bittiğinde siz “iyiydi” dedikten sonra bir “ama” yapıştıracaksınız.

Ana hikayeyle işimiz bittiyse dizinin olumlu yanlarına dönelim. Dizinin DC Evrenini hunharsızca kullanabiliyor olması çok büyük bir artı. Batman’in Wonder Woman’ın isimlerini rahatça kullanabilmek, hatta olayları onlara bağlayabilmek, büyük küçük tüm DC karakterlerinin buralarda olduğunu bilebilmek çok güzel. Bu sezon aşırı kullanmamışlar ama dizi geliştikçe bu alandan çok daha ekmek yiyebilir. Karakterlerin görünüşlerinin de çok güzel yansıtıldığını belirtmek lazım. Yani Robin’in sidekick havasını kaybetmeden sert durabiliyor olması (ki aynı şeyi Hawk ve Dove için de söyleyebiliriz), Raven’ın görselliğinin olabilecek en basit ama gerçekçi şekilde yansıtılmış olması, Beast Boy’un CGI şovu harikası olması, en riskli Starfire’ın bile çok fazla sırıtmaması güzel detaylar.

Sonuç

Titans aslında gerçek fanların istediği DC evrenine fazlasıyla yakın duruyor ancak küçük hatalarla o muhteşem evren olmayı başaramıyor. Ortamıyla, karakterleriyle, sertliğiyle, fantastik karakterlerine rağmen daha gerçekçi duruşuyla artı puanları topluyor, sonra konuya bir şey katmayan bazı bölümleriyle, hikaye aksın diye karakterleri karakter dışına çıkartmasıyla ve rezil son bölümüyle o puanları harcıyor. Hala en başarılı süper kahraman dizisi tartışmasız “Daredevil” ancak ikinci sıra için güçlü bir aday oluyor Titans. Umarım gelecek sezon bu sezonun üzerine koyar, buradan çıkardıkları derslerle daha iyi bir dizi haline gelirler. Şu haliyle de Arrow, Flash ve rezil Legends’dan bin kat daha seyredilebilir. Bir başka yazıda görüşene dek esen kalın.

Spread the love

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın