DiziYorum – Marvel’s The Defenders – S01 (2017)

Artılar/Eksiler

“Hikaye” kısmından anlayabileceğiniz gibi dizinin ana konusu biraz tırt. Yani aslında kağıt üzerinde her şey bizi bu hikayeye hazırlamışken, kullanılan her tema büyük potansiyeller içerirken uygulanış aynı JJ’in mükemmel bir süper kahraman detektiflik hikayesi anlatma potansiyelinin harcandığı gibi, aynı LC’in kendi gücünü kullanarak sadece sokağını temizlemek isterken bir kahramana dönüşme arzusunun hakkının verilemediği gibi, aynı IF de Hand’in mistik tarafının gücünün, etkileyiciliğinin başarıyla verilemediği gibi bu dizi de elindeki potansiyeli klişelere ve basit yöntemlere kayarak harcamış. Bunu kullandıkları bütün başlıklarda söyleyebiliyoruz.

Şöyle ki, The Hand’in ölümsüzlüğün peşinde olması doğal ve etkileyici bir durumken bunu o kadar yavan, o kadar basit bir şekilde vermişler ki, planları o kadar kötü, o kadar başarısız ki bunca yıl bu organizasyonun nasıl ayakta kaldığını, kuvvetli bir suç örgütü haline geldiğini bir türlü anlayamıyorsunuz. Bunun en büyük yansıması da sonlara doğru bir sürprize kurban giden baş kötümüz Alexandra. Yani Hand’in beş parmağının başındaki kadının neden böyle çok güçlü falan olduğundan bahsedildiği, neden diğer daha karizmatik kötü karakterler arasından sıyrıldığı, neden bu organizasyona lider olarak seçildiği bir türlü anlaşılamıyor. İlk ölümden döndüğünde Elektra’yı şöyle bir alaşağı ediyor ama o kadar.

Bir de kendisinin Hand’in mafyalarla falan anlaşma yapan kişi olduğu için öneminden bahsediliyor ama onun dışında kendisinin hiç bir numarası yok. Gördüğümüz andan itibaren tek başarısı Elektra’yı diriltme kararı. Bunun yanında Sigourney Weaver’a saygımız sonsuz ama kendisinin yaşlanmış olduğunu, karizmatik olması beklenen bir dişi kötü karaktere göre çok iri ve kaba durduğunu söylemek zorundayım. Biraz Kingpin esintileri yakalamaya çalışmış ama başaramamışlar. Elektra’ya annelik etme modu da üzerine tam oturmamış.

Hazır konusu açılmışken, dizi sadece kendi kendini değil, diğer dizileri de yakıyor. Mesela Elektra. DD 2. sezonda hayran kaldığımız, keşke ölmeseydi dediğimiz Elektra’nın böylesi bir birlik için nasıl bir güç olduğunu, planlarında nasıl işe yarayacağı hiç anlaşılamıyor. Tamam iyi dövüşçü falan ama sürekli bizimkilerden dayak yiyor, kaçıyor kurtuluyor falan. Sadakati sürekli sorgu altında. Yani Hand Elektra’ya yatırım yapacağına beş altı farklı orta kararda savaşçı yetiştirseydi (DD’deki Nobu gibi iki üç kişi de yeterdi mesela) çok daha faydalı olurdu davaya. Yine kendisinin beyinsiz ölüm makinesi portresinin iki de bir klişe “Geçmişimde aşık olduğum çocuktan etkileniyorum, iyi miyim acaba” havasıyla bozulması da cabası. Tamam DD ve Elektra arasındaki gelgiti seviyoruz ama burada hem çok çok klişe kalmış (ki dizinin finalindeki etkileyiciliği de azaltan unsurlardan bir tanesi) hem de karakteri çok yavan hale getirmiş.

Dizinin bir diğer eksisi de Hand organizasyonunun beş parmağı. Başlarındakini yukarıda yerdim, diğerlerine gelelim. Madam Gao her zaman ki gibi karizma ona çok bir sözüm (sadece Alexandra’yı takip etmede ki ısrarı ve böyle bir alttan alır tavırları falan olmamış) yok. Peki Bakuto’nun (Bu Coleen’in hocası falan olan) burada ne işi var? Kendisi bir önceki dizide çok pis dayak yeme suretiyle vefat ederek baş kötü adamlık hakkını savdı. Şimdi burada Coleen’le drama yaşasın diye (ki bunu zaten IF’de de yaşadılar) niye geri götürüyorsun da bize “Hand’in parmakları da tırtmış” dedirtiyorsun. Sowande’ye geçelim. Kendisinin özel gücü Harlem’deki zenci çocukları pis işler yapmaya ayartması mı? Çok iyi bir dövüşçü değil belli ki, çok özel bir numarası da yok. Azıcık katekulli yapmayı, insanları birbirine düşürmeyi başarabiliyor ama onda da çok çok iyi sayılmaz. Yani bunca yıl ne işe yararsın, seni nasıl parmaklar arasında sayarlar, hiç anlamadım.

Gao dışında, Hand’in parmağı olabilecek yegane karakter Murakami tartışmasız. Kendisini karizmatik bir şekilde ayıyı yenmiş, otopsi yaparken tanıyoruz ve diyoruz ki, bu adam karizmatik. Ancak dizi bu başarıyı da kaldıramıyor ki, sonrasında kendisinin kahramanlarımıza hiç bir noktada üstün geldiğini göremiyoruz. Genelde bir şekilde dayak yiyip kaçıyor, hatta Bakuto’yla birlikte DD’ye bile haddini bildiremiyorlar, ki bu esnada Gao hem JJ’yi hem LC’yi zorlamayı başarırken. Bir de sürekli bir başkaldırı havasında gezip, mızmız bir çocuk misali “Bu liderimizden bir numara olmaz” tavırlarında takılıp, bununla ilgili de hiç bir şey yapamıyor oluşu da kendisinin o başta yarattığı karizmayı silip götürüyor. Yani Hand balık baştan kokar misali kötü yönetilmesi sonucuyla zaten kaybetmeyi hak ediyor. Bir de tabi bu köklü organizasyonun nedense kahramanlarımızın üzerine bir kaç kısım dışında ninja yağdıramaması, DD’de otel basmaya giden karizmatik ninjalardan tek yumrukta dağılan ucuz ekstralara düşmüş olması da hayal kırıklığıydı.

Hand’i ve ana konuyu (ki dizin en kritik yerleri buralarıydı) yermeyi bitirdiysek yan konulara şöyle bir göz atalım. Şimdi Netflix dizilerinde tempo yer yer çok düşer. Bu dizide de böyle yerler (hatta baya fazla) var. Ancak normal Netflix dizilerinde (ki en ideal örnek hala DD’dir) bu düşük tempolu kısımlarda olan olaylar ana hikaye açısından çok kritiktir, bazen tempolu kısımlardan çok daha etkileyici bile olurlar ama o kadar olmasa bile sonuçta gereklidirler.

Bu sebeple de “Ya hadi aksiyon gelsin” dedirtmez, o kısımları da soluksuz izletirler. Burada ise hem yan konular (Mimarın annesine yapılan ziyaretlerden, Karen ile DD’nin muhabbetleri, Misty – Claire – Luke Cage muhabbetleri, Coleen ve IF’in “Ben de iyiyim, beni de aranıza alın” tripleri vs. vs.), ana konuyla çok alakasız, hem çok sıkıcı, hem çok klişe, hem de çok özensiz. Çok açık bir şekilde sadece 3.bölümün sonu, 4’üncü bölümün kritik yerleri ve son iki bölümde bazı kısımlar olsa yeterliymiş. Kalan kısımlar ne akılda kaldı, ne bir şey kattı.

Bu arada sırf dizi aynı evrende diye eklenen Trish, Karen, Foggy vs. vs. de ilk gördüğünde “hmm” dedirtip, sonra “niye ki” dedirttiler. Sonuçta DD-Karen-Foggy arasındaki durum bir sezon irdelendi, burada çok gereksizdi. Trish’in neden bu dizide yer aldığı, yine çok anlamsızdı. Sadece Misty ve Coleen olsa yeterli değil miydi? Geçelim. Ana karakterlerimizle ilgili olumlu düşüncülerimi aşağıda söyleyeceğim (olumsuzları bitirip sonra günah çıkartmak için iyileri sona bıraktım) olumsuz yanları ise kendi dizilerinde neyse o şekilde gelmişler. Normalde olumlu olabilir ama burada olumsuz, ki şöyle IF gene ergen modunda, JJ yine aynı ağzı bozuk, umursamaz hatun tavırlarında, LC da aynı ağır abi havalarında. Ne bir eksik ne bir fazla. Bir tek Daredevil kendi dizisindekinden farklı ve o da olumsuz olmuş. Çünkü koskoca DD’yi “eski aşkımı unutamadım” modunda görmek hiç hoş değil.

Bunun yanında birlikteki sinerjileri güzel olsa da birbirlerine düştükleri sahneler olabildiğine klişe ve akıl yoksunu hazırlanmış. Yani mesela IF’i tutsak etmelerinden hemen önce adama mantıklı bir şekilde açıklamak yerine saçma sapan diyaloglar kullanılması çok anlamsızdı. Pek çok bu şekilde sırf olay örgüsüne hizmet etsin diye konulmuş ama tutarlılığa zarar veren kısım vardı. Son olumsuz kısım olarak dizinin finalindeki büyük olayın DD’yi öldürmek olması da çok saçmaydı. Yani Netflix-Marvel evrenindeki en popüler karakterin ölmeyeceğini, ölmüş gibi olsa bile döneceğini aklı başında herkes öngörebilirdi. Haliyle çok çok çok gereksizdi. Dizinin adına da yakışmadı.

Peki her şey kötü mü? Bazı iyi yanlar yok mu? Var. İşte onlar da burada;

Öncelikle karakterlerin kendi dizilerinde kullanılan “her karaktere ayrı renk” temasının dizinin ilk bölümlerinde, hepsi bir araya gelene kadar ki karakter geçişlerinde kullanılmasını çok beğendim. Gelen renkten hangi karaktere geçebileceğinizi anlıyordunuz ve dizi o renkte ve tonda devam ediyordu. Bu durum fazlasıyla keyifliydi. Bir de o baştaki tempo yavaş gelince hangi renk gelecek tahmini falan yaparak zaman geçirebiliyordunuz. Yine girizgah bölümlerinde her karakterin hikayesinin kendi dizisinin havasında anlatılmaya çalışılması da başarılıydı. Yani DD çıktığında sanki DD izliyormuş, LC çıktığında LC izliyormuşsunuz atmosferi başarıyla verilmişti. Bu arada ek olarak yukarıda giydirdim ama IF’in karakter gelişimine kısa bir “iyiydi” demek gerekiyor sanırım. Kendi dizisinde sayıp sövdüğümüz, burada da başta “gene olmamış” dediğimiz IF ortadan sonra biraz daha sempatimizi kazanmaya başladı, sonlara doğru favorimiz olamasa da kendisine “bu ne böyle” demiyor olmamız dizi açısından büyük bir artı sanıyorum.

Karakter bazlı giderken Madam Gao’nun yine güzel bir iş çıkardığını belirtmeden geçmeyelim. Kendisinin JJ ve LC ile tek başına kafa kafaya mücadele edebilmesi, her zaman ki gibi zayıf görünüşünün altında büyük güç barındırdığını her sahnede hissettirmesi de çok başarılıydı. Elektra’ya yukarıda giydirdim ama yukarıdaki kısımlar dışında kostümü ve aksiyon sahneleri başarılıydı. Bir de bu tereddütlerden arınmış olduğu safkan kötü olduğu kısımların da iyi olduğunu ekleyeyim.

Dizinin esas başarısına ve izlenmeye değer hale getiren konuya gelirsek. Dizi klasik bir Netflix dizisindeki gibi yavaş başlıyor. İlk iki bölüm hatta üçüncü bölümün bir kısmı kahramanlarımız kendi dizilerinden sonra ne durumdaydılar, onu öğrenmekle ve bir olay yaratıp kahramanları yanyana getirmekle geçti ki bu kısımdaki hatalara yukarıda değindim. Sonra üçüncü bölümüm sonlarına doğru, kahramanlarımızın da yan yana gelmeleriyle birlikte tempoda yükselişe geçti.  İşte kahramanlarımızın yanyana olduğu ve aksiyona koştukları kısımlar dizinin en iyi anları olarak öne çıkıyor.

Her kahramanın birbiriyle yakaladığı sinerji süper olmuş. Özellikle DD ile JJ’nin zıt karakterlerinin yan yanayken ortaya çıkardığı olumlu hava çok keyifli olmuş. Fazla ciddi DD ve umursamaz JJ birbirilerini süper tamamlamış ve süper diyaloglara sebebiyet vermişler. Benzer bir durumu LC ve IF için de söyleyebiliriz. Onların da dojodaki sahneleri, başbaşa kaldıkları kısımlar güzel olmuş. Yani temelde dörtlümüzden herhangi ikisinin, üçünün, dördünün aynı anda kamerada olduğu hemen her sahne başarılıydı diyebilirim. Hem de hiç bir noktada “Avengers gibi olmuş” dedirtmeden, kendilerine has bir tarz ile bunu başarmış olmaları da takdire şayan.

Aksiyon sahneleri de bir DD kadar olmasa da diğer dizilerin üstündeydi. Yani DD kadar etkileyici olmasa da bir JJ kadar öylesine konmuş gibi durmuyordu. Buradaki kritik kelime etkileyici. Şimdi çok güzel kareografiler yapılmış belli ki, her karakterin kendine has dövüş stili bu sahnelere güzel yedirilmiş ama sunum konusunda bir DD olamıyorlar. Ama yine de keyif vermeyi fazlasıyla başarıyor bu sahneler. Özellikle fragmanda da gördüğünüz binadaki dövüş sahnesi çok güzel gaza getiriyor, ha keza restauranttaki sahnede aynı şekilde. Diğer dövüş sahnelerinin etkileyiciliği ise ortamın karanlığından diğerleri kadar etkileyici olamıyor. Ama yine de bunu olumlu kısımlar arasında yazmamız gerektiğini düşünüyorum.

Bir de en sona Punisher teaserı koymuşlar ki, her ne kadar “Bu dizi olmadı, peki bu diziye ne dersiniz?” havası yaratsa da, Punisher’ı görmek kesinlikle iyi geldi.

Peki siz ne düşünüyorsunuz yılın dizi olayı hakkında? Yorumlarınızı ekleyerek yazıya katkıda bulunabilirsiniz. Bir başka yazıda görüşene dek esen kalın..

Spread the love

1 geri izleme / bildirim

  1. Netflix’le Dolu Bir Ay – AltDünya

Bir yanıt bırakın