DiziYorum – Marvel’s The Defenders – S01 (2017)

Başlamadan şöyle bir not düşmek gerekli gibi geldi. Şimdi bu yazıda klasik formatımızın dışına çıktım ve Artılar/Eksiler bölümünü Sonuç bölümünden sonraya aldım. Bunun sebebi eğer Defenders’ı izlemediyseniz, spoiler yemek istemiyorsanız Sonuç kısmının sonuna kadar okumanız benim yorumlarımı almanız için yeterli olacaktır. Bu kısım tamamen spoilersızdır, Artılar/Eksiler ise spoiler yuvasıdır. Onu bilerek okuyun. Yine aynı sebepten Artılar/Eksiler kısmını ikinci sayfaya attım ki, iradesiz olanlar kendilerine yenik düşüp spoiler yemesinler. Düşünceli bir Editörüm, evet…

Künye

Oyuncular:  Charlie Cox, Krysten Ritter, Mike Colter, Finn Jones, Elden Henson, Jessica Henwick, Simone Missick, Rachael Taylor, Deborah Ann Woll, Elodie Yung, Carrie-Anne Moss, Rosario Dawson, Scott Glenn, Sigourney Weaver
Platform: Netflix
Tür:
 Aksiyon, Macera, Fantastik; Gerilim
Ülke: ABD, Yayın Tarihi: 18 Ağustos 2017, Bölüm Sayısı: 8

https://www.youtube.com/watch?v=U4MaGK5ZS0Q

Giriş

Beklenen gün geldi. Süper kahraman dizileri dünyasında yüzyılın olayı en sonunda ekranlarımızda. Övünmek gibi olmasın eve Netflix aldım, o sebeple günü gününe, çıkar çıkmaz, sıcağı sıcağına izleme şansı buldum en nihayetinde. Tabii aynı zamanda çalışan da bir insan olduğum için bütün bölümleri tek seferde izleyemedim, tüm bölümleri bitirmek biraz zaman aldı. O sebeple bugün, tamamını izlemiş şekilde karşınızdayım ve yorumlarımı paylaşmak için sabırsızlanıyorum. Ama yine de site konseptine uygun olarak ufak bir girizgah yapayım.

İlk önce Daredevil (DD) geldi. O zaman ki yorumum hala geçerli diye düşünüyorum; “Süper kahraman dizilerinin Dark Knight’ıdır”, ki bu gayet büyük bir onur sanıyorum. Biz Arrow’a, Flash’a falan salya akıtırken, bizi öyle sağlam vurdu ki, neye uğradığımızı şaşırdık. Hem gerçekçi, hem sert, hem dozunda eğlenceli, çizgi romana sadık ama bir o kadar özgün. Hakikaten efsane bir işti. Öve öve bitiremedik. Sonra Jessica Jones (JJ) geldi. Daredevil ile yükselen beklentileri karşılayamaması bir yana, elindeki muhteşem potansiyeli öyle hunharsızca harcadı ki, bir anda boşuna mı gaza geldik diye düşünmedik değil. Yapımcısının Twilight’ın yapımcısı olmasından bir kıllanmıştık zati. Elinde muhteşem bir “süper güçleri olan dedektif” hikayesi anlatma şansı varken, Kilgrave gibi çok uçlarda bir kötü adam olma potansiyeline sahip bir karakter varken (ki oynayan da David Tennant. Boru diil yani) bütün bu fırsatları kenara itti, aşkının peşindeki kötü adam ve agresif kız hikayesi izletti.

Neyse ki, hemen ardından Daredevil’in ikinci sezonu geldi ve kaldığımız yerden devam ettik. Kendi dizileri olsa şaşırmayacağımız iki karakteri, Punisher’ı ve Elektra’yı almış ve hiç sırıtmayacak bir şekilde karşımıza sunmuşlardı. Bazısına göre ilk sezondan bile iyiydi. Yine gazı almıştık.

Daredevil 2.sezondan sonra Luke Cage (LC) geldi. Pek çok kişi beğenmese de bence Jessica Jones’dan daha iyiydi, çünkü amacını, yapmak istediklerini iyi veya kötü başarıyordu. Dizi Luke’u esas evi olan Harlem’e götürüp zenci kültürünün anlayabileceği bir hikayenin ortasına koyuyordu. Tabii o kültür bize uzak olduğu için çoğu kişi beğenmedi. Zaman zaman temponun fazla düştüğünü, yer yer hikayenin fazla zorlama olduğunu düşünsem de sonuçta kaliteli bir işti. Ardından gelen Iron Fist (IF) için ise aynı iyimserliğimi koruyamayacağım. Konunun sıkıcı olmasının yanında başroldeki karakteri öyle kötü gösteriyordu ki, dizinin kurtulma şansı yoktu. Yani Danny tam bir ergen çocuktu. O keşişler arasında yetiştirilmiş, ejderin gücü almış, ölümsüz Iron Fist dünkü çocuk gibi davranınca, safkaloşun kralı olunca, köyden indim şehre muhabbeti çok fazla dönünce dizinin de ciddiyeti ciddi zarar görüyordu. Esasen Defenders’a yol yapma konusunda diğerlerinden daha önemli olan Iron Fist’in bu rolünü hiç yerine getirememesi, bizi bugün yorumlayacağımız dizi için endişelere gark etmişti.

Ve en sonunda o gün geldi çattı ve Defenders’ı izlemeyi başardık. Peki nasıldı? Daredevil gibi kendini live-action süper kahramanlar tarihine altın harflerle mi yazdırdı, yoksa sundukları vaat ettiklerinin çok gerisinde mi kaldı? Bu soruların ve daha fazlasının cevapları aşağıda, yazının ilerleyen satırlarında.

Buyrun efendim;

Hikaye

İşte bildiğiniz şeyler; kahramanlarımız kaç dizidir gelişen olaylar silsilesinden sonra büyük düşmanları “The Hand” ile karşı karşıya gelirler. Detay istiyorsanız şu şekilde; başlarındaki liderin Alexandra adında gizemli bir kadın olduğunu öğrendiğimiz The Hand’in New York’ta çok büyük bir planı vardır. Bu plan New York’u yerle bir edecektir, Hand’i de çok süper, çok mükemmel hale getirecektir. Hatta yüzyıllardan beri bütün planları bunun üzerine kuruludur. Dört birbirinden farklı karaktere sahip kahramanımız da kendi dizilerindeki durumların devamına uygun bir şekilde (İşte JJ bir davayı çözmeye çalışırken, Luke Cage kendi mahallesindeki bir çocuğu kurtarmaya çalışırken, DD Elektra’nın yasını tutup kahramanlıktan uzak durmaya çalışırken, IF de Hand’in peşinde koşmaya devam ederken) yolları The Hand ve birbirleri ile kesişir. Haliyle Hand’i durdurmak için bir araya gelmeleri, birbirlerini tanımaları, takım olmayı öğrenmeleri falan gerekmektedir.

Sonuç

Detaylarına aşağıda gireceğim ama genel olarak dizinin beklentilerin altında kaldığını söylersek yanlış olmayız. Yani DD dışındaki diziler de çok tatmin edici değildi ama karşımızda hepsinin toplandığı “Defenders” olunca insan ister istemez her şeyin en azından bir DD kalitesinde olmasını istiyor ama ne yazık ki gerçek bunun uzağında. Ana konu yukarıda da belirttiğim gibi yeterli değil, yan konular ise çok gereksiz ve tatmin edicilikten çok uzak. Sigourney Weaver’a saygımız sonsuz ama ana kötümüz, kendisinin yandaşları olan The Hand’in Parmakları ve giderek azalmış olan alt kadrolarıyla (işte o sağda solda dayak yiyen ayak adamlarını diyorum) “The Hand” kesinlikle önceki dizilerde yaratılan beklentinin, heyecanın çok çok altında kalıyor. Elektra bazı olumlu yanları dışında DD 2.sezondaki haline yetişemiyor maalesef. Bir de yan karakterin büyük bölümü gereksiz ve işlevsiz, sadece zaman doldurmaya yarıyorlar.

Bunun yanında kahramanlarımız birlikteyken yakaladıkları sinerji kesinlikle muhteşem. Hem çok eğlenceliler, hem de birbirlerini muhteşem tamamlıyorlar. Gerek aksiyon sahnelerindeki gerekse yan yana takıldıklarındaki uyumları ve birbirlerini tamamlamaları da kesinlikle tadından yenmiyor. Yalnız bir klişe olarak birbirleriyle kapıştıkları kısımlar hem mantıksızlık ve anlamsızlıkla doluydu. Bir de kendi hikayelerine döndükleri, yan karakterlerle iletişime geçtikleri bölümlerin de yüzde yetmişi ya sizi sıkıyordu, ya klişe doluydu, ya da anlamsız bir durum barındırıyordu. Dizinin sonunun da fazla tahmin edilebilir ve etkileyicilikten uzak olduğunu ekleyerek genel yorumlarımı bitireyim.

Sonuç olarak evet “Defenders” “Ben alternatif dünyaların hayranıyım” diyen herkesin izlemesi zorunlu bir iş, çünkü kendi çapında bir ilk. Ama bu zorunluluktan çok büyük bir keyif almayı beklemeyin. Dizi bazı yerlerde sizi heyecanlandırmayı, eğlendirmeyi, gaza getirmeyi fazlasıyla başarıyor. Ama bu durumu dizinin sadece 2-3 bölümünde yapabilmesi kalan kısımların ise “Ya, yarına mı bıraksam” dedirtecek noktaya getirmenin uçlarında dolanması sebebiyle dizi toplamda “eh işte” notunda kalıyor. Yine tabii her türlü CW dizilerinden iyidir ama Netflix’in DD ile koyduğu standartın altında kalması ne yazık ki hayal kırıklığı yaratıyor.

(Bu arada Netflix’in Türkiye’ye girişi ile galalara, Amerika’da özel gösterimlere falan gitmeye başlamış bir yorumcu kitlesinin nedense diziyi övecek yer bulmak için uğraştığını fark ettiğimi söylemeden edemeyeceğim. Ben kendim parasını verip (henüz deneme ayındayım ama alıcam, anlayın işte) diziyi izlemiş bir kişi olarak siz değerli okurlarımdan tarafsızlık üzerine düşünmenizi rica ediyorum. Netflix hakikaten süper bir platform, aldıkları her kuruşun da hakkını veriyorlar, kesinlikle almaya değer ama bu dizi yeterince iyi değil. Bu kadar basit. Bu konuyla ilgili sevdiğim yorumculardan (ne demekse işte) Turgut Uç’un şöyle bir videosu var. Onu da izlemenizi tavsiye ederim. Saygılarımla. Not: Bu Netflix rüşvet veriyor da, o yorumcular böyle yapıyor demek değil. Netflix reklam derdi de olmadığı için eleştiriye açık bir platform izlenimi veriyor bana, bence bu yorumcuların işgüzarlığı.)

Spoilersız kısmın sonuna geldik. Şimdi detayları okumak istiyorsanız sizi 2.sayfaya alalım. Unutmayın, başta spoiler konusunda sizi uyardım, sonra ben duymadım, ben o sırada başka bir yöne bakıyordum falan demeyin…

Spread the love

1 geri izleme / bildirim

  1. Netflix’le Dolu Bir Ay – AltDünya

Bir yanıt bırakın