DiziYorum – Glow S01 (2017)

Not: Gençlik korkmayın. Yazıda Glow dizisi ile ilgili spoiler bulunmamakta. Gönül rahatlığı ile okuyabilirsiniz.

Künye

Oyuncular:  Alison Brie, Betty Gilpin, Marc Maron, Chris Lowell, Sydelle Noel, Britney Young
Platform: Netflix
Tür:
 Komedi, Dram, Aksiyon
Ülke: ABD, Yayın Tarihi: 23 Temmuz 2017, Bölüm Sayısı: 10

https://www.youtube.com/watch?v=n9ugmB44mpY&pbjreload=10

Giriş

WWF, WCW, ECW falan zamanında hayranlıkla izlediğim işlerdi. Dövüşler, o vuruşlar, havada uçmalar falan değil de (pek sportif bir adam değilim evet), ilginç karakterler, arka plan hikayeleri, sahne içi ve dışında yaşanan olaylar daha ilgimi çeken unsurlardı. Yoksa dövüşler her zaman klişeyle gider gelirdi, hareketlerin çoğunun sahte olduğu aşikardı. Ama dövüş dışında yaşananlar, iyiler kötüler, ilginç karakterler, hep beni cezbetmeyi başarmıştı. Uzunca bir süredir takip edemiyordum ama o geçmişteki hayranlığımı tekrar su yüzüne çıkartması sebebiyle ilgimi cezbetmeyi başarmıştı Glow. Her ne kadar fragmanında fazla yapmacık feminist, klişe bir dram sunacakmış izlenimi veriyor olsa da sırf o geçmiş günlerimin hatrına bir şans vermeye karar verdim. Peki bu kararımdan pişman mıyım? Öğrenmek için yazının devamına davet ediyorum sizleri.

Hikaye

Glow aslında 80’lerde gerçekten varolmuş bir kızlar güreş şovu. Ancak dizimiz oradaki hikayeleri birebir almaktansa, acaba böyle bir şovun kamera arkası nasıl olurdu fantezisi üzerine kurmuş. Ana karakterimiz Ruth. Erkek egemen, kadınlar için kaliteli rolün az olduğu Hollywood’da kendini bir oyuncu olarak kanıtlamak isteyen Ruth, dibe vuruşmuştur, rol bulamadığı için parasız pulsuzdur, bir de en iyi arkadaşının kocasıyla yatmaktadır. Son bir şans olarak kendisini Amerikan güreşinin kadın versiyonundaki seçmelerde bulur. Bir sürü ilginç kadının arasında kendisine bir yer edinmek için çabalaması gerekmektedir. Bir de bunun üstüne en iyi arkadaşı Debbie’nin kocasıyla yattığını öğrenmesi ve bir şekilde onun da bu kadroya katılmasıyla olaylar daha ilginç bir hale gelecektir. Ruth’un yanında bu birbirinden ilginç kadınların hikayesini öğrenirken bir yandan da bu zamanına göre çok farklı olan güreş şovunun gelişimine tanıklık ediyor olacağız.

Artılar/Eksiler

Şimdi Glow’un her Netflix dizisi gibi biraz yavaş başladığını ve karakterleri tanıtmak için çok fazla süre harcadığını belirterek başlayalım. Eğer ağır ilerleyen dizileri sevmiyorsanız bu noktada diziden kopmanız gayet mümkün, ki benim de ilk bir kaç bölümü izledikten sonra kanım bu yöndeydi ve diziye tekrar dönmem baya bir süre aldı. Bu yazının dizi çıktıktan bu kadar geç yazılması sebebi de budur. Ama sonrasında yine bir Netflix klasiği olarak dizi karakterini, tarzını bulmayı başarıyor ve kendisini izletmeyi başarıyor. Özellikle 5.bölümden sonra artık karakterlere alışmış olduğunuzdan, dizinin size karakter anlatmayı bırakmasından ve artık olayların gelişmeye başlamasından dolayı dizi ilgi çekici hale geliyor.

Glow fragmanında gösterdiği konulara temalara başarıyla değiniyor ama fragmandaki gibi bu konulardan bahsedicem diye suyunu çıkarmıyor. Mesela fragmanı izledikten sonra 80’ler Amerikası’ndaki kadın ayrımcılığını klişe bir şekilde anlatacak diye düşünüyorsunuz ama ilk bir kaç sahne (ki onlar da fragmandaki sahneler zaten) dışında bunu direkt gözünüze sokmuyor, sadece bir tema olarak arka planda bahsi geçiyor ama yine de vereceği mesajdan da geri kalmamış oluyor. Yine aynı dönemlerdeki ırkçılık, kategorileştirme, klişeleştirme sorunlarına da yine aynı şekilde bir bakış atıyor. Çaktırmadan sağlam yorumlar yapıyor ama rahatsız etmiyor, ki bu tip altmetin kaygısı olan bir dizide bu çok önemli.

Dizi yine fragmanındaki gibi bir dönem dizisi olduğunu zaman zaman gösterse de yine o dönemin içine gireceğim diye alakasız şeyler yapmıyor. Aktiviteler, referanslar, temalar, saçlar kıyafetler falan hep 80’ler ama anlatılan hikayeler döneminden bağımsız olarak da kendine yer bulmayı başarıyor. O dönemin değişik giyim tarzları, saç şekilleri aynen kullanılmış ama bu durum bir mizah unsuru olarak kullanılmamış. Bir süre sonra siz de bu kültürün günümüzden ne kadar uzak olduğunu unutup normalmiş gibi izlemeye devam ediyorsunuz, ki dizinin bir diğer başarısı da bu. Yani 80’leri sadece mekan ve zaman olarak kullanmış ve dizinin o dönemin bir parodisi olma hatasına düşmesini engellemişler. Bir de yer yer dönemi etkileyen olaylara da yer vererek diziyi daha gerçekçi ve inandırılır hale de getirmeyi ihmal etmemişler. Bu arada müzikler de yine o döneme uygun olduğu için son derece başarılıydı diyebiliriz.

Bu altmetinler, mesaj kaygıları, dönemsellik falan güzel ama diziyi esas başarılı kılan karakterler. Ruth karakteri biraz fazla karikatürize kalmasına rağmen ana senaryo onun üzerinden aktığı için bu duruma bir şekilde katlanıyorsunuz. Esas başarı diğer karakterler ve onların getirdiği yan öykülerde. Mesela yönetmenin kişisel olarak yaşadıkları, güreşçi bir aileden gelen Carmen’in ilişkileri, She-Wolf (Dişi kurt) karakteri, Bash’in aile içi halleri, Cherry’nin durumları falan o kadar keyifli yan hikayeler sunuyor ki en az ana hikaye kadar bunları da merak eder hale geliyorsunuz. Yine bu yan hikayeler yardımıyla karakterler boyut kazanıyor ve bir süre sonra senden benden kişiler haline gelmeyi başarıyorlar. Karakterler bir anda derinleşince de dizinin ilerleyen bölümlerinde yaşananlar daha keyifli hale geliyor.

Oyuncu karakter uyumunun da genel olarak başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Marc Maron’u daha önceden biliyorsanız buradaki role ne kadar güzel oturduğunu da tahmin edebilirsiniz. Betty Gilpin’in de yine parlayıp sönmüş yıldız rolünde iyi bir iş çıkardığını düşünüyorum. Yan rollerin de hepsinde aynı uyum ve başarı göze çarpıyor. Sadece Alison Brie ile ilgili sorunum var, o da kendisinden değil, benden kaynaklı. Kendisini hep şeker kolay sevilebilir bir karakter olarak gördüğümüz için buradaki daha antipatik haline alışmak zor geldi. Yoksa kendisi performansıyla hakkını vermeye çalışmış. Bir de bir güreş şovu için zayıf olduğunu düşünüyorum ama son sahnede o kadar sırıtmaması mutluluk verdi.

Bu arada diziyi kızlar birbiriyle güreşiyor için izleyecekseniz hayal kırıklığı yaşayacaksınız. Son bölüm ve arada bir bölüm dışında güreşten çok karakterlere ve olaylara odaklanan bir yapım normal olarak. Güreşmeyle ilgili olarak ana aksiyondan çok arka planda yaşananlar, antrenmanlar, karakter yaratımları üzerinde durulmuş ki dizi pek çok mesajını da bu şekilde vermeyi tercih etmiş. Yine de güreş aktivitesiyle geçen o iki bölümün de tadı damağınızda kalıyor, ki eşim Aslı final bölümü bittikten sonra sanki şimdi de o çekilmiş kısmı izleyeceğiz gibi bir beklentiye girdi, ki haklıydı eğer diziye böyle bonus gibi beş on dakika eski usül çekilmiş haliyle o şovu koysalarmış hakikaten güzel bir eklenti olurmuş.

Dizinin bölümleri klasik episodik dizilerden daha kısa sürüyor. Bu da diziyi ideal bir tek oturuş dizisi (binge watching’i çevirdim burada) haline getiriyor. Yani dizinin bir bölümünden daha sıkılmaya vaktiniz olmadan diğer bölüme geçiyorsunuz. Dizinin de kendisini ne ağır drama ne de sulu komedi olarak değil bunların arasında bir yerde olduğu düşünülürse süre açısından da doğru tercih yaptıklarını söyleyebiliriz. Hazır bahsi açılmışken, dizi ciddi kişisel konulara (işte aldatma aldatılma, başarısızlık hissi vs.) değinse de bunu ağır bir drama üzerinden yapmıyor olması da benden artı aldı. Yani örneğin aldatma olayıyla başa çıkış şekli, bunun diziye yedirilişi “ahh allahım ne yaptım ben” ve “bunu bana nasıl yaparsın” klişesi üzerinden uzatılarak yapılmıyor. Direkt bir güreş sahnesiyle ve pasif agresif davranışlarla verildiği için sizin de içinizi baymıyor.

Komedi kısmının da yine çok sulu hale getirmeden, güldürmekten çok gülümsetmek üzerine kurulu olduğunu belirtmek lazım. Böylesi belaltı şakalara, cıvıklığa uygun bir tema için de bunun yine doğru karar olduğunu düşünüyorum. Komedi tadımlık olsa da ara ara denk gelen durum esprileri, zeka oyunları, karakterlerin komik duruma düşmeleri üzerine yapılan espriler son derece yerinde ve eğlendirmeyi başarıyor. Sonuç olarak dizi temel aldığı iki türü de tadında kullanarak ortaya rahat izlenebilen, keyifli bir sonuç çıkartmayı başarmış.

Sonuç

Yavaş başladığı için bırakmazsanız final bölümünden sonra yüzünüzde keyifli bir gülümseme ve aklınızda “keşke daha fazlası olsaydı” düşüncüleri bırakmayı sağlayacak bir yapım var. Efsane  diziler arasına girmese de son zamanlarda çok fazla eleştirmeye başladığımız Netflix’in kaliteli işleri arasında kendisine yer bulmayı başaran bir iş “GLOW”. Akıcı hikayesi, keyifli teması, eğlenceli karakterleri ve başarılı uygulamasıyla an itibariyle Netflix’in en izlenebilir işlerinden biri. Süresiyle de sizi süründürmeyecek, geçireceğiniz 5,5-6 saatin hakkını fazlasıyla veren bir yapım. Daha şimdiden ikinci sezon onayını almasıyla da çoğunluğunda benimle hemfikir olduğunu düşünüyorum. Bir sonraki yazıda görüşene dek esen kalın.

Spread the love

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın