Cenk Tosun’un Everton Macerası Üzerine

“Futbol, hayatımız” diyen, yeri geldiğinde birinci öncelik, milli mesele haline getiren bir ülke için dünya futbolundaki yerimiz iyi değil. Normalde futbolla yatan, kalkan ülkelerin kendi ligleri dünyada belli bir noktada olur, bağlı bulunduğu kıtanın müsabakalarında belli yerlere gelen kulüp takımları olur ve en önemlisi diğer liglere kendi yetiştirdiği oyuncuları ihraç eder. Bizde bu tip başarılar az olduğu gibi, olduğu zaman da kıymetini bilememe, sürekli kötü yönüne bakmak için bir çaba içinde bulunuyoruz.

Son dönemde ülkenin uluslararası alandaki temsiliyeti ağırlıklı olarak doğru işler yapan, benim de taraftarı olduğum Beşiktaş tarafından sağlanmakta. Son bir kaç yıldır Avrupa’nın büyük kulüplerine karşı alınan başarılı sonuçlar, kariyerinin sona erdiği düşünülen dünya yıldızların yeniden parlatılıp satılması, en son Şampiyonlar Ligi olmak üzere katılınan turnuvalarda kazanılan başarılar ve oyuncuların satışından kazanılan paralarla hem ekonomik, hem sportif anlamda örnek teşkil edecek işlere imza atmakta. Bunun son örneği, Türkiye’den yurtdışına en yüksek bedelle satılan oyuncu olarak İngiltere’nin Everton kulübüne transfer olan Cenk Tosun’un ilk maçına geçen gün Tothenham karşısında çıkmasıydı.

Cenk’in bu noktaya gelişi sadece Beşiktaş ile ilgili değil, apayrı bir hikayedir. Almanya’da Eintracht Frankfurt takımında altyapısını aldıktan sonra, büyük kulüplerdense Gaziantepspor gibi daha fazla oynama şansı bulacağı bir takımı tercih eden Cenk, burada kendini kanıtladıktan sonra maddi olarak daha iyi imkanlar sunma olasılıkları olmasına rağmen Galatasaray ve Fenerbahçe’yi pas geçerek, hem taraftarı olduğu hem de daha iyi bir kariyer seçeneği olacağını düşündüğü Beşiktaş’ı seçti. Bu noktada oyuncunun kişiliğiyle ilgili dikkat çekilmesi gereken bir durumdur; sezon sonunda sözleşmesi bitecek olmasına, sezon sonunu bekleyip pazarı kızıştırarak daha yüksek bir ücret edinme şansı olmasına rağmen, bunu yapmayıp 6 ay önceden önsözleşme imzalayarak hem derdinin para olmadığını, hem de takıma vefasını göstermiştir.

Beşiktaş’taki kariyeri de Cenk için kolay olmayacaktı. Bu sezon hariç hep ikinci forvet olarak çoğunlukla yedekten gelerek başarılı olmaya çalışmıştır. Demba Ba, Mario Gomez ve Abubakar’ın arkasında yer almış, ancak bu durum hiç bir zaman kendisinin futbola küsmesine ya da vazgeçmesine sebep olmamıştır. İstikrarlı bir şekilde, görev verildiğinde hazır olması ve goller atmasının yanında, kendisini de sürekli olarak geliştirmesiyle örnek bir futbolcu olmaya da devam etmiştir. Öyle ki takımın üçüncü dördüncü frikikçisi olduğu zaman bile antreman sonrası frikik çalışması, ilk forvet olduğunda bile hava topu çalışması da bunun en iyi göstergesidir. Ki son sezonuyla artık forvet üretimi konusunda sıkıntıdaki Avrupa’nın haklı şekilde dikkatini çekmeyi başarmıştır. (Şampiyonlar Ligi’nde haftanın ve yılın gollerinin de sahibi olduğunu eklemek istedim.)

Bu çabalarının, sabrının ve çalışmasının sonucu olarak dünyanın en prestijli liglerinden birinin köklü takımlarından birine, hem de ilk forvet olarak transfer oldu ve geçen gün Premier League’in en güçlü ekiplerinden Tothenham’ın karşısına ilk onbirde sayaha çıktı. Everton güçlü rakibine direnemeyip 4-0 gibi sert bir skorla yenilse de Cenk’in bir hafta antreman yaptığı bir takımla çıktığı ilk maçındaki performansı, çabası, isteği, mücadelesi genel olarak takdirle karşılandı. Everton’ın kendi forumlarından, İngiliz medyasına kadar pek çok mecra Cenk’in (Everton’a rağmen) önemli bir yıldız olabileceği konusunda hemfikirdi. Hatta Cenk’e “Sen Beşiktaş’a dön, bu acıyı haketmiyosun” diyen bir tataftar bile vardı.

https://twitter.com/ffsjames_/status/952259012338348032

Yurtdışında ilk maçındaki Cenk’e güzel sözler söylenirken, ülkemizde özellikle sosyal medyada nasıl giydirsem durumu söz konusuydu. Halihazırda Arda’nın kötü şekilde dönmesinden örnekle Cenk’in de hemen döneceğini iddia edenlerden, Cenk’in bu köy takımına gelerek kariyerini bitirdiğine kadar pek çok olumsuz yorum mevcut. Cenk’i çok sevdiğimden ve maçı da izleyen bir adam olduğum için ülkemin geldiği durum beni bir kez daha üzdü. O sebeple Cenk’in transferi ve ilk maçı üzerine bir şeyler söylemek istedim.

Her ne kadar kendimizi dev aynasında görmeyi sevsek de kabul edelim, Türkiye ligi marka değeri olarak bir oyuncunun hakettiği yerlere gelmesini sağlayacak düzeyde değil. Burada en fazla Beşiktaş’ın yapabildiği kadar parlar, şampiyonlar liginde bir kaç maç oynar, o maçlarda birinin sizi farketmesini umarsınız. Halbuki Premier League tüm dünyanın sürekli takibinde olan bir lig. İlla büyük takımlar değil, küçük takımların büyük olma potansiyeli gösteren oyuncularının da takip edildiği (ki Manchester’a giden Lukaku’nun Everton’dan çıktığını hatırlatırım) düşünürsek Cenk’in neden böyle bir karar verdiğini daha iyi anlayabiliriz.

Alıştığın yerde başarılı olmak daha kolaydır. Hali hazırda tanıdığın, ne yapacağını bildiğin oyuncularla oynadığında düzeyin bir iki tık artıyor olacaktır. O sebeple farklı bir takıma gitmek her şekilde risktir. Bir de bunun tamamen farklı bir ülke, kültür, futbol anlayışı durumlarını eklerseniz adapte olmak, kendini göstermek çok daha fazla zaman alır. İşte tam da bu sebepten Everton’la başlamak çok doğru bir tercih. Premier League’e sana muhtaç bir takımla başlayıp, oradan yukarıya doğru planlar kurmak. Çünkü büyük takımlarda adaptasyon sürecinde kaçan fırsatların telafisi olmayabilir.

Peki Cenk bu yeni deneyiminde başarılı olabilecek mi, diğer geri dönen “yıldız”larımız gibi mi olacak, yoksa bir Tugay Kerimoğlu saygınlığını mı yakalayacak, bunu zaman gösterecek. Yine de Cenk’in Beşiktaş’taki gelişimi, çalışma azmi, başarma arzusu düşünüldüğünde başarmaması için hiç bir sebep yok. İlk maçında gösterdiğinin çok üzerine çıkması gerektiğinin farkında ve takımla uyum yakaladıkça da üzerine koyacaktır. Takımın Cenk’e ödediği tutarın karşılığını almak için de ona daha fazla sorumluluk ve insiyatif vereceğini ve Cenk’in de bu yeni role adapte olmak için çok çalışacağını düşünüyorum.

Bizim de tuttuğumuz takımlardan bağımsız olarak iyi karakterli, ülkemizi en iyi şekilde temsil etmeye çalışan oyuncularımıza gıybet yapmaktansa destek olmamız gerek. Diğer “yıldız”lara yaptığımız gibi öve öve şımartmak değil de, destek olmak, “bu maç olmadı ama önümüzdeki maç olur” gibi arkasında olduğunu göstermek, yermeye çalışmak yerine yapıcı eleştirilerde bulunsak daha faydalı olmaz mı? Şu “biz yapamayız” biliçaltından kaynaklanan yapanlara kıskanma ve nefretle bakma zihniyetinden kurtulursak, kendimizi dev aynasından kurtarıp, ukalalıktan arınmış, çalışma, istek ve azimle desteklenmiş bir “neden olmasın” zihniyetini yerleştirebilirsek belki o zaman bir yerlere gelebiliriz.

Yolun açık olsun Cenk Tosun… Umarım senden sonra geleceklere çalışma ve azminle örnek olacak ama bu uğurda kendi özünü de kaybetmeyeceksin. Bir sonraki maçta görüşüne dek esen kalın.

PS: Tothenham maçı özelinde Everton’ın hakikaten tarumar olduğunu, sağ bek ve savunmalarının maymuna döndüğünü, ileriye organize bir şekilde top bile taşıyamadıklarını ekleyeyim. Biz bu takımı zamanında maymun etmiştik. Everton da keşke Cenk’in yanına Şenol Güneş’i alsaymış. 🙂

Spread the love

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın