AltTribute – JON STEWART ve Daily Show

Vakitsizlikten yazı yazamıyorum demiş miydim? Ya da bunu söyleyişim bir milyonuncu kez oldu mu? Dedim ki, hazır azıcık aksiyon, motivasyon dolmuşum, site de boş durmasın, az biraz hareketli olsun, sayfalar yazılarla dolsun, genç ve bolca boş zamana sahipken başka sitelerde yazdığım, dönemlik değil zamansız, arşivlik yazılarımı toparlayayım, güzelce siteye adapte edip buraya koyayım. Zati aradan uzun yıllar geçtiği için eski editörlerimin de ses çıkartacaklarını (hatta var olduğumu hatırladıklarını) zannetmiyorum. O zaman sizin için de uygunsa buyrun “Tutku’nun Zamansız Yazıları” serisinin üçüncüsüne.

Bilen bilir Amerika’da talk show, özellikle de gece geç saatlerde yapılan ve adına “Late Night Talk Show” denilen şey ciddi bir iştir. Yani bizdeki gibi “Cuma Okan’ı, cumartesi’de Beyaz’ı izlerim”den biraz daha farklı. Talk show’lar haftada dört ve ya beş gün yayınlanır, burada reyting için en baba kanallar birbirleriyle kapışırlar, zira yapılan anketlerde Amerika’nın güncel haberleri bu programlar aracılığıyla aldığı ortaya konulmuştur.

Uzun zamandır talk show formatı ile ilgili tartışmalar dönüyor, en son çocukluk favorilerimden Conan’ın da standart formattaki talk show’unun bitmesiyle (Farklı bir mecrada farklı işlerle dönecekmiş neyse ki) bu tartışmalar iyice arttı. Standart format 80’lerden Johnny Carson’dan beri devam eden önce açılış monoloğu, üstüne komedi skeçlerinden oluşan bir segment, sonra konuklu röportaj ve müzik performansıdır. Küçük değişiklikler yapılsa da çoğu talk show bu formatı kullanmaya devam etmekte. Jimmy Fallon’lar falan skeç kısmına sosyal medyada paylaşılabilen formatlar eklese de, köklü bir değişiklikten bahsetmek zor. Artık fazla rutine bağlamış bu show’lar ciddi kan kaybetmekte, podcastlerle falan yarışmakta zorlanmaktalar.

Bu tartışmalar alevliyken, formatta köklü değişiklik yapan ve şu an emekli konumdaki Jon Stewart ve başka bir host ile devam eden Daily Show’dan bahsetmek uygun olur diye düşündüm. Bilmeyenler için kısaca özetlemek gerekirse, o dönemki rakiplerinden farklı olarak Daily Show’un ilk iki segmenti güncel politik olaylara inanılmaz eğlenceli ama içerisinde sert eleştiriler/gerçekler barındıran yorumlar ve haberlerden oluşuyordu. Formatı da haber programlarının parodisi şeklindeydi. Stewart’ın buradaki eğlenceli sunumunun ve renkli kişiliğinin çekiciliği kadar, gerçek haberlere altı dolu yorumlar yapmasıyla da Amerika’nın genç nüfusunun gündemi, haberlerden çok bu programla takip etmesini sağlamış durumdaydı. Bir de yaptıkları inanılmaz sokak röportajları var ki, sizde “bu insanlar gerçek mi? Böyle saçmaladıklarının farkındalar mı?” hissi uyandıran, onlar anlatılmaz, yaşanır.

Son kısmında klasik bir röportaj kısmı yer alsa da, burada da belli bir fark yaratmıştı Jon. Konukların sadece ürünlerini promote etmek isteyen televizyon ve sinema ünlülerinden değil, politikacılar, aktivistler, yazarlar gibi daha ciddi kesimlerden de oluşuyor olmasıyla Daily Show farkını ortaya koyuyordu. Programın ilk amacı eğlendirmek olsa da, kendini ciddiye almadığını her fırsatta gösterse de ortaya çıkan sonuç gerçekten Amerika’nın politik yönelimlerine, dış politika anlayışına, kültürel sorunlarına ciddi bir eleştiri ve gerçekçi bir bakış açısı koymaktan geri kalmıyordu.

Başına geçtiğinde çok da bir numarası olmayan Daily Show markasını en çok izlenen talk show’lardan biri yaparak Comedy Central’in de dikkat çekici kanallardan biri haline gelmesinde ciddi emeği olan Jon Stewart, bu 16 yılda sektöre de pek çok yeni, büyük ve kaliteli isim de kazandırdı. Stephen Colbert, Steve Carrell, John Oliver (ki bu formatın en iyi temsilcisi şu anda bence), Ed Helms, Olivia Munn,  Robb Cordry, Matt Walsh, Jason Jones, Samantha Bee, Michael Che bu isimlerden sadece bazıları. Final bölümünde tüm Daily Show muhabirlerini bir arada gördüğümde Daily Show’un hakikaten ne kadar çok ve kaliteli insan yetiştirmiş olduğunu fark edip kendilerini bir kez daha takdir etmiştim.

Eğer bu programın varlığından haberdar değildiyseniz, bir şekilde eski bölümleri internet bulup izleyin. Sadece size keyifli 20 dakikalar geçirtmekle kalmayacak aynı zamanda ülkemizin programcılık -ve kendi kendini eleştirebilmek- konusunda ne kadar geride olduğuyla ilgili de gözlerinizi açacaktır. Yerini Trevor Noah’a bırakan Jon Stewart’ın yerinin dolması çok zordu ve çok kötü olmasa da öyle de oldu, kendisinin yokluğunun Comedy Central’da da büyük bir boşluk bıraktığı da aşikar. Uzun süredir sadece aktivist aksiyonlarda ya da başka programlara konuk olarak ekranlarımızda yer alsa da, umarım yeni işlere yelken açar da bizi mükemmel zekasından ve eğlenceli kişiliğinden mahrum bırakmaz.

Jon Stewart’a saygı duruşunda bulunduğumuz yazımın sonuna geldik. Tribute edilmesi gerektiğini düşündüğünüz isimleri yorumlara yazabilirsiniz. Bir başka yazıda buluşana dek, esen kalın.

Spread the love

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın